Her şey CHP'nin başı Kılıçdaroğlu'nun iki üç gün önce “Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP'yi meşru organ olarak görebiliriz” sözleriyle başladı. Bu sözler, orta oyununu aratmayan bir tiyatronun birinci perdesini açtı.

Dinci faşist iktidarın her zorlu dönemeçteki destekçisi, gönüllü koltuk değneği olan bu adamın oltaya taktığı bu yeme ilk tepki eski bir “yetmez ama evetçi”den geldi. 2010 yılında, dinci faşist iktidarın zeminini sağlamlaştırmasına karınca kararınca katkıda bulunan bu adam, geçmiş günahlarını affettirmek istercesine “Kürt sorunu”nun çözümü için İmralı’yı, yani Öcalan'ı işaret etti.

Ama bu, ne dinci faşist iktidar ne de CHP ve onun başı için kabul edilebilir değildi. Aslında geçmiş günahları affettirmek için atılan bu adım neredeyse tüm uzlaşma köprülerini yıkacak bir içerikteydi. Dolayısıyla tüm uzlaşmacılar, kendi partisi dahil, koro halinde bu eski “yetmez ama evet”çiyi top atışına tuttular. Çözümün yeri olarak, ölü eşekten farkı olmayan parlamentoyu işaret ettiler. “Yetmez ama evet”çimiz geri adım attı; ortaya attığı görüşlerin kişisel düşüncesi olduğunu ilan etti.

Fakat bir kez zar atılmıştı orta yere. Burjuva muhalefetin diğer partilerinin el atmamaları olmazdı. Hepsi ağız birliği etmişcesine “Kürt Sorunu”nun çözümü için parlamentoyu işaret ettiler. Uzlaşmacı küçük burjuvaların parlamentoyu bir şeymiş gibi göstermelerini ve kutsamalarını takdir ettiler ve devamını dilediler.

Kılıçdaroğlu'nun durduk yerde bu çıkışı yapmasını yaklaşan seçimler ve bu seçimlerde Kürt halkının desteğini alma çabasına bağlayanlar var. Olabilir. Her burjuva parti toplumun ezilen sınıf ve halklarını aldatmak, kendi destek gücüne dönüştürmek için, koşullara bağlı olarak, böyle girişimlerde bulunabilir.

Ama, şovenizminden, Kürt halkına düşmanlığından zerre kadar şüphe edilmeyecek bu adamın sırf ve salt bu yüzden bu adımı attığını düşünmek sığ bir yaklaşım olur. Bu adam değil miydi, Afrin işgali sırasında dinci faşist iktidara tam destek veren! Bu adam değil miydi dinci faşist iktidarın Serekaniye, Tel Abyad ve çevresini işgalinin arkasında duran! Bu adam değil mi, Güney Kürdistan'da Türk Ordusunun işgalini ve gerillayı imha savaşını doğru bulan! Çok sayıda örnek vermek mümkün fakat gerek olduğunu sanmıyoruz. Hiç şüphe yok, Kılıçdaroğlu ve partisi CHP, ırkçı, şovendir.

Öyleyse Kılıçdaroğlu’nun bu adımının temel, ana nedeni nedir? Bu sorunun yanıtını yine onun başka bir yerdeki konuşmasında buluyoruz. Kısaca şöyle:

“Türkiye'de dünya kadar sorun var. (....) Yeter artık bu millet bıktı. Kavgadan bıktı. Açlık var, sefalet var, yoksulluk var. Öğrenciler mezun olmuş, yurt bulamıyorlar. (...) Onu düşmanlaştır, bunu düşmanlaştır, kamplaşma yap. Bu kadar dert varken bunların derdi mi yok ya. Çocuklar yatağa aç giriyor.” Ve tüm bu itirafları özetleyen, burjuvazinin gerçek ihtiyacını ortaya koyan itiraf: “Sorunlarla boğuşan değil, nefes alan bir Türkiye'ye ihtiyacımız var

Doğrusu, Kılıçdaroğlu, kendisinden beklenmeyecek bir performansla Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulların tablosunu çizmiş. Sonuçta, tekelci kapitalist egemenliğe, burjuvaziye nefes aldıracak bir adımın peşinde. “Dünya kadar sorun” içinden en önemlisini, Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin belirleyici dinamiklerinden birini, “Kürdistan Sorunu”nu parlamentoyu ortaya atarak etkisizleştirmeye çalışıyor. Uzlaşmacı küçük burjuvaların üzerine atladıkları açıklamanın gerçek nedeni bu.

“Kürt Sorunu”nu çözmek Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını tanımak, Kürt halkının tam ve kesin özgürlük hakkını koşulsuz kabul etmek ise -ki çözüm budur ve başka çözüm de yok- o zaman ne bu parlamento ne de tekelci sermaye sınıfı bu sorunu çözer. Çünkü, tekelci sermaye sınıfı, egemenliğini koruma ve sürdürmede Kürt ulusunu ezilen bir ulus olarak tutmaktan ve Kürdistan'ın ilhakından sadece maddi bir güç bulmuyor ama aynı zamanda manevi bir güç de buluyor.

Tüm Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt ulusunun üzerinde baskı ve katliamların eksik edilmemesinin temel nedeni budur. Tekelci sermaye sınıfının, onun hükümetlerinin dün olduğu gibi bugün ve gelecekteki politikaları da aynı nedenlerle, aynı içerikte olacaklar. “Nefes alma” ihtiyacı duyduklarında küçük burjuva uzlaşmacılar üzerinden Kürt halkını aldatmak, oyalamak, beklentiye sokmak için küçük yemler atmaları gerçeği zerre kadar değiştirmez. Dün “çözüm süreci” denen ucubede olduğu gibi.

Nitekim, sözünü ettiğimiz tiyatro oynanırken Bahçeli faşisti sahne aldı ve her türlü yanlış anlamaları giderecek netlikte “Kürt Sorunu” yoktur dedi. Damdaki hırsızın tıkırtısına “kedidir kedi” deme alışkanlı içindeki liberaller ve küçük burjuva uzlaşmacılar, faşist Bahçeli'nin bu çıkışını RTE'yi zora sokan, “Cumhur İttifakı”nı çatlatan bir adım olarak yorumladılar. Sanki RTE, çok farklı düşünüyormuş gibi. Oysa durum tam tersiydi. Faşist Bahçeli RTE'nin sırtındaki ağırlığı almaya, onu daha rahat hareket edebilir kılmaya çalışıyordu.

Ancak Bahçeli faşistinin çıkışı liberalleri, küçük burjuva uzlaşmacıları, sosyal reformistleri devletin mevcut politikaları hakkında iknaya yeterli olmayınca bizzat RTE devreye girme ihtiyacı duymuş olmalı ki ta New York'tan şu açıklamayı yaptı:

Hayırlı olsun. Bu konuyla eğer biz meşgul olursak yazık olur. Yani İmralı mıdır, değil midir, onların sorunu. Varsın onlar bu şekilde yola devam etsinler; yani HDP midir, şu mudur, bu mudur… 'Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur...' Türkiye’de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik.”

Tekelci sermaye sınıfının ve onun istisnasız tüm iktidarlarının “çözüm”den anladıkları budur. Bu dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak. Uzlaşmacıların şansı yok! Başka bir ifadeyle, faşist devletin, UKH'nin kavramıyla söylersek “çöktürme planı” devam ediyor. Kılıçdaroğlu'nun ortaya attığı yem, öncelikle Kürt halkını beklentiye sokarak, oyalayarak, burjuvazinin yedeğine takarak bu ezme ve imha planını kolaylaştırma adımıdır.

“Kürdistan Sorunu”nu çözecek tek güç, iki ülkenin işçi sınıfı ve ezilen halklarıdır. Sorunun çözümü, sorunun kaynağı olan tekelci sermaye egemenliğinin yıkılmasıdır. İki ülkenin işçi sınıfı öncülüğünde gelişen birleşik devrim bu egemenliği tüm kurum ve dayanaklarıyla yıkarak, Kürt ulusunun özgürlük hakkını gerçekten sağlayabilir ve böylece “Kürdistan Sorunu”nu çözebilir.

Liberallerin, küçük burjuva uzlaşmacı partinin, üstelik parlamentoya dayanarak, bu sorunu çözme güç ve yeteneğini kendilerinde görmelerine şaşmamak elde değil. Doğrusu cahil cesareti diye buna denir.