Daha doğru bir ifadeyle söylemek gerekirse, “çekilmek zorunda kalacak mı?” diye sormak lazım. Çünkü, hiç bir emperyalist güç, zorunlu kalmadıkça, işgal ya da ilhak ettiği topraklardan kendi istek ve iradesiyle çekilmez.

Bugüne kadar, işgal ya da ilhak edilmiş hangi topraklardan çekildilerse biliyoruz ki, ezilen, baskı ve sömürü altına alınan halkların başkaldırısı sonucu çekilmişlerdir. Afganistan bir yana, Fransız emperyalizminin son bir iki yıl içinde çoğu Afrika ülkesinden kovulması, resmi olmasa da işgal gücü olarak bulundurduğu askerlerini geri çekmek zorunda kalması bunun örneğidir.

Şimdi benzer tartışma, ABD ve “koalisyon gücü” adı altındaki diğer emperyalist güruhun Irak'tan çekilmeleri için yapılıyor. Bu tartışmayı yapanlar bizzat işgalci ABD kurumlarıdır. Daha açık bir ifadeyle, ABD ordusu, Savunma Bakanlığı ve benzer kuruluşlar arasında böyle bir tartışmanın sürüp gittiği söylentileri var. “Söylenti” deyip geçemeyiz. Zira bazı şeylerin “şüyuu vukuundan beterdir”. Bir işgalci gücün aklına “geri çekilmek” düşmüş ise, bu geri çekilme, çok uzun sürmez, şöyle ya da böyle gerçekleşir.

Emperyalistlerin Irak'tan çekilmeleri, başka herhangi bir yerden çekilmelerine benzemez; benzemeyecek. Örneğin, Fransa'nın Afrika'da Nijer'den çekilmesinin etkisi, başka ülkeleri dolaylı biçimde etkilese de doğrudan etkilemez; etkilemedi.

Irak'ın konumu ise bambaşkadır. ABD ve diğer emperyalistlerin Irak'tan çekilmeleri başta G.Kürdistan, Suriye ve Rojava olmak üzere, etkileri İran, Türkiye, Lübnan, Ürdün, Yemen ve siyonist İsrail'e kadar uzanacak; bütün bu bölgede, deyim uygunsa, deprem etkisi yaratacaktır.

Ortadoğu'da taşları yerinden oynatan gelişmenin, Filistin devriminin 7 Ekim'de siyonist İsrail'e karşı beklemediği bir saldırıyla başlattığı savaş olduğu biliniyor. Siyonist İsrail'in tam bir soykırımı amaçlayan vahşi savaşı çeşitli ülkelerdeki bütün Arap halklarını ayağa kaldırdı. Arap halkları, başta Yemen olmak üzere, İsrail'e karşı harekete geçtiler.

Irak'ta örgütlü silahlı güçler, siyonist İsrail'in tüm savaş suçlarının ortağı ve hamisi ABD'nin Irak ve Suriye'deki askeri işgal üslerine ağır silahlarla saldırılar başlattılar. ABD Irak'ta ağır ateş altına alındı. ABD, bu saldırılara saldırılarla karşılık verdi. Ama ABD saldırıları, Irak'taki silahlı güçlerin direnişini kırmaz, aksine ateşe dökülmüş benzin etkisi yapar; öyle de oluyor. ABD'nin her saldırısı karşı saldırılara yol açıyor ve tersi de doğru: ABD emperyalizmi, prestij ve caydırıcı gücünü kanıtlamak için, her saldırıya karşılık vermek zorunda hissediyor kendini. Böylece, Irak ve Suriye topraklarında ABD'ye karşı adı konmamış bir savaş başlamış oldu. Savaş, şimdilik karşılıklı saldırılarla sürüyor.

Bu, ABD için, tam bir yıpratma savaşıdır. Düne kadar askeri işgal üslerinde “tehlikesiz” oturmaya alışmış ABD askerleri, birden bire başlarına yağan füzelerle, roket yağmuruyla karşılaştılar. Tıpkı siyonist İsrail askerleri gibi, ABD askerlerini de korku, panik, sinirlerin bozulması, depresif ruh hali sardı. Bütün bu gelişmeler üzerine ABD ordusunun komuta kademesi, Irak ve Suriye'de bulunmanın gereksizliğini tartışmaya açtılar.

En az bunun kadar önemli bir başka gelişme, işbirlikçi Irak hükümetinde ortaya çıktı. Irak hükümeti, kendi halkının baskısı sonucu gelecek kaygısına düşerek, ABD ve onu fino köpeği gibi takip eden “Koalisyon Güçleri”nin “kendi topraklarından” çekilmelerini istedi. Her iki taraf, ister Irak halkının öfkesini yatıştırmak için olsun, ister başka amaçlarla olsun; “çekilme” görüşmelerinin başladığını doğruladı.

Hem ABD'nin hükümet koridorlarında yapıldığı söylentisi çıkan “çekilme” tartışmaları, hem de Irak ve ABD tarafından gerçekliği iki tarafça doğrulanan “çekilme” görüşmeleri Ortadoğu'yu sarsacak bir depremin habercisi kabul edilmeli.

ABD ve diğer emperyalistleri Ortadoğu'dan çekilmeye zorlayan bir başka önemli gelişme, Yemen silahlı güçlerinin Kızıldeniz'de, Bab el Mandep Boğazı ve Aden Körfezi'nde emperyalist devletlerin ticaret yollarını kesen savaşı başlatması oldu. Bilindiği gibi, Yemen silahlı güçleri, siyonist İsrail'le bağlantılı, ona mal götüren ya da ondan mal taşıyan her türlü geminin geçişine engel olacağını ilan etmişti.

Bu, siyonist İsrail'in bir çeşit abluka altına alınmasıydı. Yemen silahlı güçleri, her türlü bedeli ödeme pahasına, bu politikalarını hayata geçiriyorlar. ABD ve İngiliz emperyalistleri, yanlarına başka emperyalist devletleri de alarak, Yemen güçlerine geri adım attırmak için tüm güçleriyle saldırıya geçtiler. Ancak onların bu saldırıları yeni bir savaş cephesi açmaktan başka bir işe yaramadı.

Böylece, ABD ve diğer emperyalistlere karşı, Filistin toprakları dahil, Irak-Suriye ve Yemen topraklarında yeni yeni cepheler açılmaya başladı. Şüphesiz, bunlara eli kulağında bekleyen Lübnan cephesini eklemek gerek. Siyonist İsrail, Lübnan Hizbullah'ı ve Lübnan'ın kendisine karşı bir savaş başlatmak için her türlü kışkırtmayı yapıyor. Çünkü, kendisi için tek çıkış yolunun ABD-İngiliz emperyalistleriyle birlikte diğer emperyalistleri de içine çekecek bir genişletilmiş savaş olduğunu hesaplıyor.

NATO ve faşist Ukrayna üzerinden Rusya'ya karşı yürüttükleri savaş da hesaba katıldığında bu kadar savaş cephesinin ABD için bile, içinden çıkılmayacak kadar fazla olduğu görülecek. Bu yüzden ABD ve İngiliz emperyalistleri, kudurmuş köpek gibi sağa sola saldıran siyonist İsrail'i durdurmaya, savaşı yaymasını önlemeye çalışıyorlar. Başaracaklar mı, yoksa siyonist İsrail’in peşinden sürüklenerek geniş çaplı bir savaşa mı girecekler göreceğiz.

Ama şurası net: Bir çok cephede savaşmak zorunda kalan ABD emperyalizminin ilk geri adım atacağı yerin Irak olduğu ortaya çıkmıştır.