Devrimci dönemlerin özelliğidir aynıları aynılara yakınlaştırmak, yan yana getirmek. Böyle dönemlerde toplum yayıktaki süt gibi çalkalanırken, sütteki yağ taneciklerinin giderek yan yana gelip toplaşması gibi, asla yan yana gelmez gibi görünen siyasal akımlar birbirlerine yakınlaşır, aynı rengi vermeye başlarlar.

Devrimci bir dönemdeyiz. Çelişkilerin derinleşmesine paralel olarak sınıf mücadelesi sertleşiyor. Toplum, hepsi de emek-sermaye çelişkisinden kaynaklanan sayısız çatışma, çarpışma ve eylemle çalkalanıyor. Böylesi, devrimci bunalım dönemlerinde beklenmedik bir olay, derinlerde yatan çürümeyi, yozlaşmayı, hastalığı açığa çıkarır, gözle görülebilir saflıkla yüzeye çıkarabilir.

Beklenmedik, hesapta olmayan bir futbol maçı, bütün bunlara yol açtı. Başka zamanlarda, dingin sakin dönemlerde birbirinden çok ayrı, hatta birbirine karşıt görünen siyasal parti ve akımları birbirine yakınlaştırdı, aynı potada birleştirdi.

Şu tabloya bakmak yeterli. TKP'sinden TİP'ine, faşist Zafer Partisi'inden, ondan geri kalmayan Ahmet Davutoğlu'nun Gelecek Partisi'ne, faşist Meral Akşener'in İYİP'ine kadar, hepsi, bir futbol maçı vesilesiyle Türkiye ve Kürdistan halklarını şovenizmle zehirlemek için birbirleriyle yarışa girdiler.

Okur, konunun Suudi Arabistan'da Türkiye'nin iki futbol kulübü arasında oynanması planlanan maça, takımların sahaya İstiklal Marşı ve Atatürk posterleriyle çıkmalarına gerici Suudi Arabistan yetkililerinin izin vermemesi üzerine gelişen olaylar olduğunu anlamıştır.

Bir internet gazetesi, “haber” yapayım derken, farkında olmadan, her şeyin anlaşılmasını sağlayacak bütün bir tabloyu önümüze sermiş.

Tabloda CHP'nin taze Genel Başkanı Özgür Özel en başa konmuş, hemen altına Ekan Baş, yerleştirilmiş; onun da altında TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın açıklaması yer almış. Liste, bir zamanlar, daha doğrusu, Suriye'nin dinci faşist katil sürülerinin üssüne dönüştürülmesi savaşında gerici Suudi'lerin, Katar vesairenin mutemetliğini yapan Ahmet Davutoğlu ve benzerleriyle devam ediyor.

Hepsini sıralamaya gerek yok. Ortak noktalarını vurgulamak yeter de artar bile. Kemalizm, Atatürkçülük, “ulusal gurur” histerisi, “Arap düşmanlığı”nı körüklemek; kısacası, Türkiye ve Kürdistan halkları arasında şovenizmi körüklemek için gerekli ne varsa parça parça da olsa bulmak mümkün.

Bütün bu şoven koroda son noktayı, tekelci sermaye sınıfının simge ailesi KOÇ'ların ferdi Ali Koç koydu: “Atatürk yoksa Türkiye de yok! Biz de yokuz, maç da yok!”

Gericisiyle, faşistiyle, istisnasız bütün burjuva devletler ve egemenler, çıkarları gerektirdikçe “kardeşleşirken” kendi halklarını başka halklara karşı şovenizmle zehirlemeyi, bunun için başka halkları ve ulusları aşağılamayı, kendi halklarını onlara karşı kışkırtmayı asla ihmal etmezler. Çünkü şovenizm, her zaman, burjuva egemenliğin ideolojik sac ayaklarından biri, hatta başlıcası olageldi.

Buna karşılık, komünistler her zaman, proletaryayı, emekçi sınıfları, yoksul kitleleri enternasyonal bir anlayışla eğitmeye, şoven duygu ve yaklaşımlardan uzaklaştırmaya özel önem verirler. Çünkü şovenizm kurtuluş mücadelelerinde işçi ve emekçi sınıfların ayağına vurulmuş prangadır. Bu pranga kırılıp atılmadan, proletaryanın ve diğer emekçi sınıfların kurtuluşu mümkün değil. Şovenizmin panzehiri ise proletarya enternasyonalizmidir.

Proletaryanın ve sömürülen kitlelerin dikkatini devrime çekmek komünistlerin her zamanki görevidir. Bu görev, devrimci dönemlerde, devrimin pratik politika sorunu haline geldiği dönemde yaşamsal önem kazanır.

Böylesi devrimci bunalım dönemlerinde sosyal reformist parti ve hareketler, tam tersi yönde hareket eder, işçi sınıfının, emekçilerin, yoksul kitlelerin dikkatini devrimden başka her şeye, örneğimizde görüldüğü gibi, önemsiz, sıradan bir futbol maçına, seçimlere ya da başka bir gelişmeye çekmeye çalışırlar.

Önemsiz, başka zamanlarda pek de dikkat çekmeden olup bitecek bir futbol maçı, bu maçta gerici/dinci bir devletin aldığı tavır birden bire çok önemli bir olay haline getirilir. Çünkü, devrimci kriz, Lenin'in sözleriyle söyleyecek olursak, “bütün örtüleri yırtmış, geleneksel olan her şeyi süpürüp atmış, çoktan olgunlaşmış olan çıbanı patlatmış ve oportünizmi gerçek rolünde, burjuvazinin müttefiki olarak göstermiştir.”

Ali Koç'un TKP, TİP'le; bu ikisinin CHP’yle, faşist Ümit Özdağ ve Meral Akşener'le, ondan geri kalmayan Ahmet Davutoğlu'yla bir araya gelmesi budur.