"Halkımız İçin Zafer! Siyonistlere Ve Müttefiklerine İse Utanç Ve Rezalet!"

Geçtiğimiz ay bir dizi konferans için gittiği Fransa’da gözaltına alınarak sınırdışı edilen Meryem Abu Dakka ile görüştük ve bize yaşananları anlatmasını istedik. Sorularımızı bir metin yazarak cevaplayan Meryem yoldaşın anlatımını, Arapça aslından çevirerek yayınlıyoruz.

Öncelikle vatana ve özgürlüğe selamlar. Özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele eden halklara karşı saldırganlık içinde olan güçlere karşı mücadelemde yanımda olduğunuz için, size en iyi dileklerimi sunuyorum.

İlerici Fransız güçleri beni bir konferansa davet ettiler. Bu konferans, Filistinli kadınlar, mahkumlar, çocuklar, çiftçiler, balıkçılar ve işçiler üzerineydi. Halkımızın koşulları, kuşatma ve işgal altında çektikleri acılar üzerine konferans vermemi istediler. Ve Oslo Anlaşmalarını otuz yıl sonra değerlendirmemi istediler. Kudüs'ten Şengen vizesi aldım ve düzenli olarak seyahat ettim, uçuşum 10 Eylül 2023 tarihindeydi.

Konferansın ilk oturumundan sonra şaşırdım. Siyonist bir kampanya ile konuşmam engellenmeye çalışılıyor, “bu terörist niye geldi” diye soruluyordu. Çünkü onlar, Filistinlileri veya Filistin’in kurtuluş davasında mücadele edenleri terörist olarak görüyorlardı. Fakat onların duymak istedikleri, Siyonistlerin "Büyük İsrail" projesiyle Filistin'e sahip olma hakkının savunulmasıydı.

Siyonistlerin taciz ve sıkıştırmaları, konferanstaki programımı engeller hale geldi. Konferans engellenince alternatif yerler bulduk.

Marsilya'ya geldiğimde bir takım konferanslar verdim ve bu konferansların etkisi oldukça büyük oldu. Ve o süreçte Gazze savaşı başladı. Savaşın ilk günü ailemden 30 kişi şehit oldu. Tabi ki bunu ve Gazze'de yaşanan suç niteliğindeki saldırıyı konuşmalıydık. Ama onlar bu konuyu beğenmediler, çünkü saldırganlığı destekleyenler ve yaratanlar onlardı.

Enstitünün programına göre Toulouse Valiliği'ne ders vermeye gidecektim. Beni karakola kadar takip ettiler ve kovaladılar. Yarı yolda tutuklandım. Kaşlarımı çatarak ülkeye neden yasal bir şekilde girebildiğimi sordum. “Bu, İçişleri Bakanı'nın kararıdır, bunun için belirlenmiş bir otelde papalık ikametinde olmanız gerekiyor” dediler. Pasaportumu alıp vizemi iptal ettiler. Tabi onlara ne yapmam gerektiğini sordum. “Burası Fransa, özgürlüklerin ve hukukun ülkesi. Ancak Ortadoğu'yu demokrasiyi yaymak için yok ettiniz. Ortadoğu'da demokrasi yok, insan gücü yok, kadınlara saldırılar var” vs... Bana cevap vermediler.

Beni davet edenler davamı durdurmak zorunda kaldı. Ve on gün sonra dava kazanıldı. Hükümetin deliliği burada. İçişleri Bakanlığı'nın temsil ettiği hükümet, benim davam için temyiz başvurusunda bulundu. Kötü bir duruşma geçirdim, beni mahkûm etmek için bir neden göremediler, bu yüzden kararı ertelediler. Burada kirli bir oyun döndüğünü anladım. FHKC lideri olduğum iddiasıyla Facebook'ta fotoğraflarımı aradılar. Çünkü Avrupalılara göre, FHKC bir terör örgütü. Gülerek ve bıkmış bir şekilde onlara kadın bir lider olduğumu, uluslararası, bölgesel ve ulusal kadın örgütlerine üye olduğumu söyledim. Uzun uzun anlattım, ama sonuçsuz kaldı, kararın benim lehime olmayacağını biliyorduk. 8 Kasım tarihinde de 11 Kasım'daki biletimle birlikte sınır dışı edilmeme karar verildi. Bunu bana tebliğ etmediler.

Planlanmış bir etkinlik için dışarı çıktım. "Yala Gazze" filminin gösterimini yaptım ve filmin bir parçası oldum. İzleyicilere film hakkında yorumlar yapmak zorundaydım. Ardından ev sahibim ile birlikte eve gittik. Ev sahibim, 85 yaşında bir kadındı. Evdeki silahlı, canavar gibi 3 adamı görünce çok şaşırdım. Önce bana saldırdılar, kafama vurdular. Vahşice taşıyarak beni polis arabasına bindirdiler. Yaşlı Fransız ev sahibimi de dövdüler. Beni çok kirli bir hapishaneye götürdüler. Aşırı soğukta tüm eşyalarımı, cep telefonlarımı, kıyafetlerimi aldılar ve ayaklarım çıplaktı... Başım şişmişti, çok şiddetli bir ağrı hissettim.

Ama önemli olan, yürek parçalayan bir gerçekti. Burası dedikleri gibi özgürlükler ülkesi miydi?

Dört ayrı cezaevine götürüldüm, her gün başka bir cezaevindeydim. Tutuklanmama karşı yapılan iki protesto için, göstericiler bulunduğum yere gelemedi. Davam bir kamuoyu davasına dönüştü ve bizzat Filistin Devrimi üzerinden yargılandım. Bense bu meydan okumayı kabul ettim. Ve tüm dünyadan bana, davama ve bütün kadınların davasına dayanışma ve destek geldi. Tabi ki protesto amacıyla ve beni zehirlerler korkusuyla dört gün boyunca açlık grevi yaptım.

Dördüncü gün yani normal seyahat günümden önceki sabah, beni zorla askeri uçağa bindirerek sınır dışı etmek için götürdüler. İmza atmayı reddederek, avukatımla birlikte insan hakları ofisi ile görüşmeye gittim. Sınırdışı edilmedim ve toplantı devam etti. Maruz kaldığım şeyleri anlattım. Avukatım İbrahim el Menzil'i bana getireceğine söz verdi (?) ve yasak olduğu için bana kamerası olmayan küçük bir cep telefonu verdi. Mısır vatandaşlığım olduğunu söylemem üzerine avukat, sınır dışı edilmek üzere araca binmemi emretti. Beni polis eşliğinde havaalanına götürdüler. Fransa'nın her yerine yayılan, haksız kararın iptalini protesto edenler ve eylemler vardı. Podyumdan konuştuğum bir basın toplantısında çekilen fotoğrafımı taşıyan ve "Yalnız değilsin" diye slogan atan göstericiler vardı. "Hepimiz Meryem'iz. Yolculuğa devam edeceğiz ve kazanacağız. Ve Filistin sen kazanacaksın."

Polis bana Kahire Havalimanı'na kadar eşlik etti ve Mısır'daki kardeşlerim tarafından usulüne uygun bir şekilde karşılandım. Yeni yüzü Fransa olan eski sömürge hükümetinin beni mutlu ettiğini ve saygı duyduğunu hissettim.

Ve şimdi Filistin'deki, Gazze Şeridi'ndeki sevgili halklarımız için, dünyadaki tüm özgür insanlar için medya üzerinden bir destekçi olarak rolümü oynuyorum.

Kısaca yolculuğumda yaşadıklarım bunlar... Savaşın bitmesini, şehrime ve aileme dönebilmeyi bekliyorum. Tüm sevdiklerime teşekkür ederim. Şehitlere rahmet ve ailelere özgürlük... Yaralılara da acil şifalar.

Halkımız için zafer!

Siyonistlere ve müttefiklerine ise utanç ve rezalet!

Çeviri Kolektifi