1 Mayıs’a tam bir ay kaldı. Ve tıpkı geçen yıl olduğu gibi, salgın bahanesiyle, 1 Mayıs yine yasaklı. “Sokağa çıkma kısıtlamaları” ile önü alınmak isteniyor. Özellikle de dinci faşizme meydan okuyan Newroz kutlamalarından sonra...

Anımsanacaktır. Geçen yıl, sırf 1 Mayıs’ı “meşru bir gerekçeyle” yasaklayabilmek adına, “sokağa çıkma kısıtlaması” dedikleri hafta sonu kısıtlamasını1 Mayıs’ı da kapsayacak şekilde 4 güne çıkarmışlardı. Bu yıl böyle bir oyuna gerek de kalmadı. Zaten 1 Mayıs Cumartesi gününe denk geliyor. Bir süredir sadece Pazar günlerini dahil ettikleri yasağa Cumartesileri de dahil ettiler, oldu bitti!

Dinci faşist partilerin kongrelerindeki durum; ramazanda teravih serbest, geri kalanlara 21’den itibaren sokaklar yasak; “ekonominin çarkları dönmek zorunda” diye işçiler yine “yasaklardan muaf” türünden ikiyüzlülük vb. üzerinde duracak değiliz. En sıradan insanı çıldırtacak bir pervasızlık ve görmemişlikle, bir kendinden geçme haliyle, hoyratlıkla sergiledikleri bu türden tutumlar, herkes tarafından görülüyor. İşin teşhir gerektirecek bir tarafı kalmadı artık.

Sokak röportajları, sosyal medya mecralarında küçük patlamalar şeklinde yayılan paylaşımlar, emekçilerin duruma dair çok net ve keskin bir bakışa sahip olduğunu ortaya koymakta. Dinci faşizme karşı kin ve öfke, nefret ve hınç korkunç bir düzeye çıkıyor.

Salgının katladığı yıkım, alınmayan önlemler, verilmeyen destekler, on binlerce işletmeyi iflasa sürükleyen yasaklar, kod-29 belasının işsizlik cehennemine savurduğu binlerce işçi, adeta bilinçli bir kışkırtma halini alan kadına yönelik resmi saldırılar, öğrencilere dönük amansız saldırı, soluksuz baskı, baskı, baskı... Artık nefes alamıyor toplum.

Bu şartlar altında dinci faşist iktidar, elbette emekçi yığınların güçlerini bir araya getirdiği büyük gösterilerden korkacaktır. “Kendisine serbest, emekçilere yasak” mantığının ardında, tamı tamına bu var. Kendi kitle tabanını harekete geçirebilecek, bir şekilde onlara moral verebilecek her tür toplantı ve hareketin önü açılırken; emekçi yığınların, devrim cephesinin genel hareketini engellemek, onların güçlerini bir araya getirmesine mani olmak, sürüp giden iç savaşın en olağan sonuçlarından biri yalnızca.

Üstelik, sanki hasımlarının özellikle damarına basmak, onları çileden çıkarmak istercesine bir pervasızlıkla sergileniyor bu ikiyüzlülük. Kendi kitle tabanına verilmesi gereken en net “ideolojik” mesajlar gönderiliyor, bu taban konsolide edilmek isteniyor; öte yandan emek cephesinin sinirleri geriliyor, moralleri bozulmaya çalışılıyor. Sonuçta, iç savaş da diğer savaşlar gibi, moral ve psikolojik etkilere son derece açıktır!

Birleşik devrim cephesinin her adımını büyük bir şiddetle, baskıyla boğmaya çalışıyor dinci faşizm. En sıradan eylemlerde bile bunu yapıyor. Emekçi yığınlar açısından harekete geçmenin bedeli her geçen gün ağırlaşıyor. Buna rağmen işçi eylemleri, kadın eylemleri, öğrenci eylemleri, Kürt halkının gösterileri sürekli yükseliyor. Daha bugün Kadıköy’de “1 Nisan’da boykottayız” açıklaması yapmak isteyen öğrencilere yönelik vahşet ve azgın saldırı, durumu bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.

Dinci faşist iktidarın elinde baskıdan, zordan başka hiçbir şey kalmamıştır. Ve bu araç da, beklenenin aksine, artan şiddetiyle orantılı biçimde her geçen gün etkisini yitirmektedir.

Genel hatlarını çizdiğimiz bu koşullar altında gidiyoruz 1 Mayıs’a. Dinci faşist iktidar, bu şartlar altında “korona önlemleri çerçevesinde” dolaylı olarak yasaklamış oluyor 1 Mayıs’ı. Tıpkı geçen yılki gibi. Biz de, hiç kuşkusuz, tıpkı geçen yılki gibi, bu yasakları tanımayacağımızı şimdiden ilan ediyoruz.

Geçen yıl salgının şoku henüz atlatılmamışken, henüz sokaklara çıkma konusunda belirgin bir tereddüt hakimken, sağlık önlemlerine azami özen gösterilerek 1 Mayıs’a katılmak gerektiğini söylüyorduk. Aradan bir yıl geçti. Emekçi yığınlar sayısız eylem yaptı. Mitingler, gösteriler düzenledi. Çatışmalara girdi. Dünya genelinde ayaklanmalar oldu. Ve bu koca bir yılda, tüm dünyada sermayenin ve onun devletlerinin salgını nasıl bir ikiyüzlülükle kullandıklarını gördü ve kavradı yüz milyonlarca emekçi. Şimdi artık tüm yerkürede burjuvazinin bu aşağılık yalanlarına kimse kulak asmıyor. “Sağlık gerekçesi” lafının nasıl bayağı bir yalan olduğunu herkes gayet iyi biliyor. Artık her yerde “yalanlarınıza karnımız tok” diyor emekçiler.

1 Mayıs’ı yasaklamaya gücünüz hiçbir dönem yetmedi, bugünün koşullarında hiç yetmez.

Geçen yıl Taksim’de pek çok gösteri oldu. Ortak yürüyüşler, ayrı gösteriler yapıldı. Bu yıl Birleşik Mücadele Güçleri gibi bir avantajımız var. Birleşik Mücadele Güçleri, hiç kuşkusuz bu “eylem yasaklarını” hiçbir yerde kabul etmeyecektir. Türkiye ve Kürdistan’ın hemen tüm merkezlerinde 1 Mayıs kutlamalarını birlikte örgütleyeceklerine kuşku yok. Ve bu yıl, çok daha güçlü bir şekilde Taksim’e çıkacaklarından da kuşku yok. Taksim’e çıkmak için dinci faşizmin iznine de ihtiyacımız yok!

Madem dinci faşist iktidarın pervasız ve azgın saldırıları böylesine tırmanıyor... Biz de “Faşizmi Yıkacağız” şiarıyla Taksim’i fethetmeli, Türkiye ve Kürdistan’ın belli başlı tüm büyük kentlerinde büyük gösteriler düzenlemeliyiz. Gözü pek, dişe diş bir mücadeleyle, emekçilerin biriken öfkesinin akacağı yolu açmamız gerekiyor. Birleşik devrimin odağı olmak, böylesi momentlerde öne çıkmayı gerektirir. BMG için bu 1 Mayıs, tam da bu türden bir imkan sunmaktadır.

Faşizmi Yıkacağız şiarıyla Taksim’e!