Kadınlar isyanda... Öğrenciler isyanda... Kod 29 ile kapı önüne konan işçiler isyanda... KHK’larla tüm bir hayatı çalınan kamu emekçileri isyanda... Aşağılamada her tür sınırların aşıldığı Kürt halkı isyanda... Artık sıfırı tüketmiş küçük esnaf isyanda... Müzik-eğlence sektöründe çalışan sanatçılar, emekçiler isyanda... Evine bir lokma yiyecek için pazarın kapanmasını bekleyen, dökülen çürük sebze meyve içinden bir şeyler bulmaya çalışan yoksullar isyanda...

Diğer tarafta birkaç yıl içinde köşeyi dönenler... Milyarların cukka edildiği ihaleler... araba kutularından taşan dolarlar... Bakara makaralar... lüks arabalarında “kokain partisi” verenler... araba bagajlarında balya balya dövizler çıkanlar... her biri küçük bir “Reis” olan lümpen suç makineleri... yozlaşma, çürüme, tel tel dökülen bir toplum...

Yoksulluk ve zenginlik uçurumu büyüdükçe, kesintisiz bir gerilim, çatışma ve kutuplaşma toplumun belirgin özelliği haline geliyor. Süreklilik arz eden, durup durup alevlenen sokak eylemleri, işçilerin art arda grevleri, eylem ve direnişleri, sık sık küçük patlamaya dönüşen öfke dışa vurumları, genel demokratik hareketin güncel durumunu özetliyor.

Önüne geçemediği ve asla geçemeyeceği bu bölünme ve kutuplaşma karşısında sermaye devleti, bir taraftan bu kutuplaşmanın biçimini elden geldiğince çarpıtmaya, sürekli genişleyen karşıt cepheyi türlü oyunlarla bölmeye çalışıyor; öte yandan dinci faşist iktidar eliyle dizginsiz bir faşist diktatörlük kurarak hasmının sırtını yere sermeyi umut ediyor. Alman Nazizmini, İtalyan Faşizmini kendisine örnek almış durumda. “Çakma Führer” RTE şahsında kurguladıkları faşist diktatörlük ile birleşik devrimi yenebileceklerini düşünüyorlar.

Sermaye ve dinci faşist iktidarın bu yönelimi karşısında gerçek demokrasi güçlerini bir araya getirmek hayati önemde. Mücadelenin değişik alanlarında birleşik devrimin güçlerini bir araya getirmeye soyunan, bu doğrultuda isabetli adımlar atan Birleşik Mücadele Güçleri, demokrasinin bizzat devrim sorunu olduğu bilinciyle, tüm demokrasi güçlerini bir odak etrafında bir araya getirme görevini omuzlamak zorunda.

“Demokrasi güçleri” dediklerimiz, yukarıda bir kısmını sıraladığımız toplumsal güçlerdir. Hiçbir hal ve şart altında tekelci sermayenin politik parti ve örgütleri değildir. Yüzümüz daima emekçi yığınlara dönük olmak zorundadır, burjuva “muhalefet” dahil, türlü çeşit liberal burjuva çevrelere değil!

Dinci faşizme ve faşist diktatörlüğe karşı demokrasi mücadelesinden bahsedeceksek, emekçi yığınlar açısından demokrasiden (“halk demokrasisi” ve “proleter demokrasi”) bahsetmemiz gerekir. Burada “demokrasi güçlerinin birliği” demek, devrim güçlerinin birliği demektir. Burjuvaziye karşı yürütülecek proleter iç savaşın en geniş kesimlerinden bahsediyoruz demektir.

İşçi sınıfı ve emekçi yığınların sermayeye karşı yükselttiği iç savaş, Lenin’in deyimiyle demokratik olarak örgütlenen ve demokratik olarak yürütülen bir mücadeledir. Bu yüzden de her şeyden önce tarihin tanık olduğu en demokratik kitle örgütleri eliyle yürütülür.

Her devrim döneminin ürünü olarak ortaya çıkar bu örgütler. Bizde de görece uzun bir dönemdir oluştu. Gittikçe de yayılıyor. İşçiler arasında komite, konsey, meclis türü örgütler; gençlik arasında meclis, dayanışma, forum türü oluşumlar; Kürt halkı arasında tüm bunlara ek olarak Kongre düzeyine ulaşan örgütlülükler...

Pratik yaşamın bizzat kendisi, Birleşik Mücadele Güçlerinin önüne güçlendirmesi gereken örgüt modellerini koymuş durumda. Tüm demokrasi güçlerini bir araya getirecek örgütler az çok kararlı bir yapıya kavuşmuş olarak pratik mücadelede hayat buldu. Bu örgütler etrafında en geniş işçi kesimlerini toplamak; kadınları, gençleri, işsizleri kucaklamak; sermayenin faşist diktatörlük hayallerinin karşısına bu güçle dikilmek gerek.

Ancak böyle bir mücadele, siyasal demokrasinin kazanılmasını sağlar. Ve ancak bu yolla sermaye düzeni, onun faşist diktatörlüğü ile birlikte alaşağı edilebilir.

Doğru yoldayız. Kazanacağız!