Yeni Dönem Yayıncılık, son derece isabetli bir kararla, yüzyılımızı “Lenin Yüzyılı” ilan etti. Bu çerçevede bir dizi toplantı yaptı. Önümüzdeki Cumartesi ve Pazar günleri ise, Uluslararası Komünist Hareketten parti temsilcileriyle birlikte Türkiye ve Kürdistan'dan pek çok aydının katılımıyla toplantılar düzenleyecek.

Bu toplantılarda Leninist düşünce çeşitli yönleriyle tartışılacak ve bu düşüncenin günümüzde dünya devrimci proletaryasına nasıl yol göstermeye devam ettiği üzerinde durulacak. Marx ve Engels'in kurup geliştirdiği devrimci komünist teori ve düşünce Lenin tarafından çeşitli yönlerden geliştirilerek emperyalizm çağına uyarlandı.

Şimdi, insanın arkasına şöyle bir yaslanıp otuz yıl öncesine, 1990-93 yıllarına geri bir bakış atmasının, otuz yıl öncesinin muhasebesini yapmasının zamanı. Çünkü, dönem dönem bu muhasebeyi yapmadan ne gelmiş olduğumuz noktayı görebiliriz ne de gelecekte yürünecek yolu tüm açıklığıyla kavrayabiliriz.

Toplumların tarihinde hiç de uzun sayılmayacak bir zaman öncesinde, Sovyetler Birliği dağılırken, dünyanın tüm burjuva, küçük burjuva, sosyal reformist, liberal, oportünist dar kafalıları birleşerek bu tarihsel olayın tüm günahlarını Lenin'in omuzlarına yıkarak Leninizmi, Leninist düşünceyi ve elbette bunlarla birlikte Lenin'i tarihin derinliklerine gömmeyi umuyorlardı.

Bu çabaların en yoğun noktasında, 1990 yılında, Lenin'i ve Leninizmi taşlamak için birbiriyle yarışanlardan mürekkep; iğrenç bir bulamaç halinde karşımıza çıkan bütün bu burjuva kumkumayı Türkiye ve Kürdistan'dan “biz Leninistiz” diye yükselen bir ses bozdu.

Lenin'in düşüncelerinin doğruluğu, sadece Büyük Ekim Devrimi'ne önderlik etmesinden ileri gelmiyordu. Bu elbette vardı. Lenin, önderlik ettiği Büyük Ekim Devrimi ile insanlık tarihinde bir yeni bir çağ başlatmıştı: Emperyalizmin çöküş ve proleter devrimler çağı. Lenin, emperyalizmin “can çekişen kapitalizm” olduğunu tespit etmişti. Bir tarihsel toplumsal sistem olarak kapitalizmin en üst aşamasına, tekelci kapitalizm aşamasına, emperyalizm aşamasına vardığını; bundan sonrasının proletaryanın toplumsal devrimleriyle çöküş aşamasının başladığını bilimsel biçimde ortaya koymuştu.

Fakat Lenin'in düşüncelerinin güç ve etkisi, bunun çok daha ötesindeydi. Lenin, Marx ve Engels'in kurup geliştirdikleri devrimci komünist teoriye yaptığı katkılarla bu teoriyi zenginleştirdi, emperyalizm dönemine uyarladı. Bunun için haklı olarak Marx ve Engels'in teorisi Marksist-Leninist teori olarak anılmaya başlandı. Teorinin birliği eklektik değil, iç içe geçmiş düşüncelerin organik bütünlüğü idi.

Dolayısıyla, kapitalizmin tekelci aşamaya ulaşıp emperyalizme dönüştüğü çağda Marx-Engels'in ortaya koydukları düşünceler, Lenin'in düşüncelerinden ayrı ne düşünülebilir ne de anlaşılabilirdi. 1990'larda dünya burjuvazisinin yönlendirmesi ve ideolojik etkisi altında, “Marx doğruydu ama Lenin değil” diyenler bu basit olguyu anlayamayacak kadar dar kafalı olduklarını da ortaya koymuş oluyorlardı.

Devletler arası topyekun bir dünya savaşının tartışıldığı, dünya burjuvazisi ile dünya proletaryası arasında küresel iç savaşın yaşandığı günümüzde, Lenin'in emperyalizmin çöküşüne dair ortaya koyduğu düşünceler hiç olmadığı kadar önem kazanıyor.

ABD hegemonyası çöküyor. Leninistlerin uzun yıllar önce işaret ettikleri bu olgu, şimdi herkesin çıplak gözle görüp kabul ettiği bir gerçeklik haline geliyor. ABD hegemonyası ile birlikte, emperyalist-kapitalist sistemin kendisi de çöküyor.

Dünya işçi sınıfı, ezilen halklar ve emekçiler, dünyanın dört bir tarafında emperyalizme, emperyalist baskı, talan ve sömürüye karşı başkaldırıyorlar. İsyan, ayaklanma ve devrimler, devrim girişimleri her yerde. Bu sarsıcı devrimci dalga salt emperyalizme karşı değil, fakat onunla birlikte, kapitalizme, işbirlikçi burjuva sınıflara karşı da yükseliyor.

Devrimci bir çağın içindeyiz. Lenin'in işaret edip ortaya koyduğu devrimci durum tanımına uygun koşullar burjuva toplumların ezici çoğunluğunda ortaya çıkmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçi burjuva sınıflar, her yerde işçi sınıfının, ezilen halkların devrimci ateşi altında.

Her büyük altüst oluş dönemi, yalnızca ülke sınırları içinde derin ayrışma ve saflaşmalar yaratmaz, yaratmıyor. Ayrışma ve saflaşmalar küresel ölçekte gerçekleşiyor. Öznel niyetlerden, bireysel eğilim ve iradelerden tamamen ayrı bir şekilde gerçekleşiyor bu saflaşma. Nesnel zeminlere dayanıyor. Devrimci proleter çizgiye sadık kalanlar, burjuvazi ile uzlaşmazlık çizgisinde büyük kapışmaları göze alarak ileri çıkıyorlar. Lenin’in yüz yıl önce büyük bir kararlılık ve büyük bir irade ile ortaya koyduğu devrimci tutum, onun fikirlerini benimseyen Marksizme bağlı komünist güçleri devrimci, komünist enternasyonal anlayışı temelinde bir araya getiriyor, birleştiriyor.

Geçen yüzyılın son çeyreğinden itibaren hızlanan bu süreç, çeşitli uğraklardan geçerek Ukrayna’da patlak veren savaşla birlikte bir sıçrama gerçekleştirdi. Donbass-Rusya birlikleri açısından antifaşist ve antiemperyalist nitelikte olan savaş, uluslararası sosyalist harekette derin bir bölünme yarattı. Emperyalist dünyanın baskısına boyun eğen, burjuvaziden kopmayı göze alamayan geniş bir kesim ya doğrudan “Rusya karşıtlığı” üzerinden emperyalist saflarda yerini alırken, bir kısmı da “emperyalistler arası savaş” söylemiyle “kautskici” (merkezci) bir çizgi izledi.

Lenin’in kararlı enternasyonalist tutumunu benimseyen, Leninist düşünceye bağlı kalan parti, örgüt ve güçler, dünyanın dört bir tarafında, komünist enternasyonal anlayışıyla bir araya geliyorlar. Bir yandan antiemperyalist saflar sürekli genişliyor, diğer yandan devrimci Marksist-Leninist enternasyonalin temelleri oluşuyor.

Yüzyıl sonra Lenin, yüzyılı öncesinin tazeliği ve canlılığıyla dünya proletaryasına, ezilen halklarına yol göstermeye devam ediyor.