Ayışığı Ekin Sanat Derneği'nde, deprem bölgesine giden gönüllülerin katılımıyla "Deprem Bize Ne Öğretti?" konulu etkinlik düzenledi. Deneyim ve izlenimlerin aktarıldığı etkinlikte, yaşananlardan sonuçlar çıkarılarak bundan sonra deprem bölgesindeki yaşama ilişkin neler yapılabileceği üzerinde duruldu..

Ayışığı Ekin Sanat Derneği'nde, deprem bölgesine giden gönüllülerin de katılımıyla "Deprem Bize Ne Öğretti" konulu etkinlik düzenlendi. Etkinlik Önsöz TV tarafından hazırlanan deprem bölgesinden görüntülerin, depremzede ve gidenlerin gönüllülerin anlatımlarını içeren videonun izlenmesiyle başladı. Ardımdan belgesel yapımcısı Hakan Tosun'un "Deprem Bölgesinde Kadın Olmak" konulu belgesel gösterimi yapıldı.

Etkinlikte ilk olarak Hataylı olan mimar ve çizer Sena Şat 6 Şubat sabahı deprem haberini alır almaz herkesin önce ailelerine ulaşmaya çalıştığını, iletişimin kesilmesinin ardından araç vs bulmaya çalışarak deprem bölgesine ulaşmaya çalıştıklarını anlattı.

Deprem bölgesine gidişlerde bir çok güçlükle karşılaştıklarını, bölgeye yaklaştıklarında ise saatlerce yürümek zorunda kaldıklarını ve bu yürüyüş sırasında depremin büyük bir yıkım yarattığını fark ettiklerini fakat buna rağmen Hatay merkeze ulaştıklarında yıkım büyüklüğünün tahminlerinin çok üstünde bir durum olduğunu belirten Şat "Antakya artık yoktu" dedi.

Enkaz altındaki insanları çıkarmaya çalışırken ilk günlerde ellerinde alet olmadığını ve hiçbir devlet kurumunun yardım için gelmediğini belirten Sena Şat, bölgeye yardım için ilk gidenlerin devrimci kurumlar ve bireysel giden gönüller olduğunu vurguladı.

Mezopotamya Ajansı'ndan Ömer İbrahimoğlu ise haber yapmak için gittiği Antep Nurdağı'nda yaşadıklarını ve izlenimlerini aktardı.

Gittiğinde Nurdağı'nda çadır kentlerin kurulmuş olduğunu ve jandarmanın denetiminde olduğunu belirtti. Bölgeye giderken ya da bir yerden bir yere giderken otostopla gidebiliğini aktaran İbrahimoğlu düzenli bir ulaşım aracı olmadığını söyledi.

Çadır kentlere muhabirleri almadıklarını, bölgede dolaşabilmek ve depremzedelerle konuşabilmek için jandarmalarla gezmek zorunda kaldığını belirten İbrahimoğlu "İnsanlar yıkımın korkuçluğunu anlatıyorlardı ama mağdur bırakılmaları, devletin ilk günlerinde yardıma gelmemesi veya çadır kentteki olumsuzlukları anlatmaya çekiniyorlardı. Sadece çadır kentteyiz ama eksiğimiz çok " diyebiliryor devlete yönelik eleştirilerilerini ifade edemiyorlardı" dedi. Antep'te mülteciler için kurulan çadır kente de gittiğini aktaran İbrahimoğlu, burada jandarma baskısının çok daha fazla olduğunu askerlerin yasak gerekçesi ile çektiği görüntüleri sildiğini söyledi.

Antep'teki köylere de gittiğini belirten İbrahimoğlu, merkeze uzak yerlerde AFAD, Kızılay ve asker dışında kimsenin gitmemiş olduğunu, ilk günlerde götürülen yardım malzemelerinin ise artık muhtarlar aracılığıyla dağıtıldığını bunun da halk açısından sorunlar yaratttığını belirterek, köylerde de insanların durumlarını duygu ve düşüncelerini aktarmaktan çekindiklerini söyledi. İbrahimoğlu, deprem bölgesinde merkeze uzak kalan köylerde insanların imkanlarıyla hayatta kalmaya çalıştığını vurguladı.

Deprem bölgesine gönüllü olarak giden Delal Erol da zor bir yolculuk süreciyle ancak 2. gün bölgeye ulaştıklarını, 30 saatlik bir yoldan sonra Hatay merkeze ulaştıklarını anlattı. Önceden insaatta çalıştığı için aletleri kullanmayı bildiğini, bu yüzden enkazda arama kurtarmada hiç bir alet olmadan çalıştığını anlattı.

Bölgeye ilk olarak devrrimcilerin ve diğer duyarlı insanların geldiğini ve hemen kurtarma çalışmalarına ve enkazdan çıkanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştıklarını vurguladı. Maden işçileri, belediye işçileri ile çalıştıklarını fakat AFAD ve devlet kurumlarının günler sonra geldiklerinde bile görüntü vermek çabasında olduklarını, günlerdir enkazda çalışan gönüllüleri uzaklaştırmaya çalıştıklarını aktardı. Erol, deprem bölgesindeyken normal şartlarda 'bunu yapmazdım, yapamazdım' dedikleri bir çok şeyi yaptıklarını, çok farklı duygu durumları yaşadıklarını ifade ederek, orada herkes sadece bir kişi daha kurtarabilir miyim, kimin ne yapabilirim sorumluluğu içinde davrandığını ifade etti.

Coca-Cola dağıtıcısı Piya Gıda işçisi Ümit Şimşek, depremin ilk 2 günü deprem bölgesine gidecek yardımları tırlara yüklediklerini aktardı. "Böyle yardım malzemesi yüklemekle olmaz, bölgeye gidip depremzedelerin arasında olmak gerek" diyerek iş yerinden zorla izin alarak Maraş'ın Elbistan ilçesine gittiğini söyleyen Şimşek, kaldığı 10 günlük süre içinde yaşadıklarını aktardı.

Gündüzleri bölgedeki çadırları köyleri dolaştığını geceleri ise ateş yakıp nöbet tuttuğunu söyleyen Şimşek, bölgeye bir çok yardım malzemesi gönderildiğini fakat AFAD tarafından gelen araçların durdurularak malzemelere el konulduğunu belirtti.

Bölgeye tanıdığı kurumlar aracılığıyla bir çok çadır, yatak battaniye ve ihtiyaç maddeleri ulaştırdıklarını, yardımlara el konulduğunu görünce bazı araçları direk köylere yönlendirerek malzemelerin depremzedelere ulaşmasını sağladıklarını söyledi.

Elbistan'da on gün kaldıktan sonra işyerine döndüğünde ise "Siz yardıma gidiyorsunuz, burada iş yetişmiyor, zarar ediyoruz" işten atıldığını söyleyen Şimşek "Binlerce can gitmiş insanlar hayatta kalma derdinde patronlar ise depremi fırsata çeviriyor" diyerek başka bir yere iş başvurusunda bulunduğunu, yeni işe başlama tarihine kadar beklemek yerine tekrar deprem bölgesine giderek bir hafta daha çalışmalara katıldığını belirtti.

Özel sektörde çalışan bir öğretmen ise deprem nedeniyle özel okulların enkaza dönüştüğünü, öğretmenlerin işsiz ve gelirsiz kaldığını vurguladı. Kamu öğretmenlerinin maaş almaya devam ettiğini, ama özel sektör öğretmenlerinin durumunun çok kötü olduğunu ifade eden öğretmen, bu süreçte eğitim alanındaki sendikalar başta olmak üzere sendikaların ise kurumsal anlamda hiçbir çaba göstermediğini, sendikalı kamu emekçilerinin ve işçilerin bireysel ya da başka kurumlar aracılığıyla deprem bölgesine yardıma gittiğini belirtti. Kamu sendikalarının emek ve meslek örgütlerinin iyi bir organizasyon yaparak bölgede arama kurtarma çalışmalarından, yardım malzemelerinin ulaştırılmasına, insanlarla ilgilenmeye kadar deprem bölgesinde daha koordineli çok daha iyi şeyler yapılabilecekken sessiz kaldıklarını ve bunun sendikal hareketin ne durumda olduğunu da ortaya koyduğunu vurguladı.

Deprem bölgesinde yaşayanların bir çok ihtiyacının bulunduğunu belirten eğitim emekçisi, çocukların eğitiminden, insanların sağlığına, hukuksal sorunlarından, çevresel ve teknik konularda yapılması gereken bir çok şey var. En azından bundan sonrası için harekete geçmeleri gerektiğini vurguladı.

ÇHD İstanbul Şube'den Av.Çiğdem Akbulut, deprem için yaptıkları koordinasyonu anlattı, bölgede tüm binaların yıkıldığını Hatay Barosu'nun da artık olmadığını belirten Akbulut, bölgeye giden avukatların depremin ilk ayında sadece yağma, şiddet ve işkence olaylarıyla karşılaştıklarını ve bunlara ilişkin işlerle ilgilendiklerini aktardı.

ÇHD olarak farklı illerden gelen meslektaşlarıyla 15 gün sonrasında daha planlı bir organizasyon ve görev paylaşımları yaparak çalışmaya başladıklarını aktaran Akbulut, bölgede depremzedelerle hem ilgilenmek hem durum değerlendirmesi yapmak hem de bölgedeki bina ve arazilere ilişkin geçici el koyma, kamulaştırma, risk alanı ilan edilmesi gibi nedenlerle depremzeleri bilgilendirmeye çalıştıklarını aktardı.

Devletin geçici el koyma, kamulaştırma, risk alanı ilan etme politikalarının büyük bir kaos ve belirsizlik yarattığını ve depremzelerin de birçok kaygı yaşadıklarını İfade eden Akbulut, kamulaştırma vb durumun, halkın bölgeyi terk etmesini sağlamaya yönelik olduğunu ifade etti.

Etkinliğe katılanların deneyim ve izlenimlerinde devletin deprem bölgesindeki halk üzerinde bir kontrol mekanizması kurmaya ve bunu çadır kentler, konteyner kentlerde yapmakta olduğu, deprem bölgesindeki insanların bulundukları yerleri terk etmeye zorlandığı vurgulandı. Deprem bölgesinde özellikle Hatay'da halkın bölgeyi terk etmeye zorlandığını, fakat halkın bulundukları toprakları terk etmek istemedikleri ve buna karşı çeşitli eylemler yapmaya başladıkları vurgulandı.

Deprem bölgesine gidenlerin deneyim ve gözlemlerini aktarmalarının ardından devletin uyguladığı ve uygulayacağı politikalar, deprem bölgesindeki halkın ihtiyaçları, yaşamın yeniden kurulma çabası ve neler yapılabileceği üzerine de değerlendirme ve önerilerini de dile getirdi. Etkinlik deneyimlerden çıkarılan sonuçlarla deprem bölgesinde yaşamın yeniden kurulması çabasında dayanışmayı ve birlikte mücadeleyi sürdürmek üzere sohbetlerle sona erdi.