< Bir Sosyal Reformistin İtirafı

 

Kesinlikle rastlantıdır. İnternet sitemizde iki sosyal reformist ittifakın, “Sosyalist Güç Birliği” ile “Emek ve Özgürlük” ittifaklarının iflaslarını nedenleriyle anlatan “Editör” yazımızın yayınlandığı gün, Sol Haber'in, buna TKP'nin demek daha doğru olur, daimi yazarlarından Orhan Gökdemir’in, “Sosyalist Güç Birliği” ittifakının iflasını dolaylı biçimde itiraf eden makalesi yayımlandı.

Orhan Gökdemir, 26 Kasım 2022'de Sol Haber sitesinde yayınlanan makalesinde kelimesi kelimesine şunları yazmış:

Bununla birlikte, karşılıksız (Sosyalist Güç Birliği'ni kastediyor -bn.) bir ‘fikir’ olarak görüldüğünü biliyoruz. İç bütünlüğünü sağlayabildiğini söylemek zordur. Henüz yolun başındadır ve elbette en güçsüzü ve iktidara en uzak olanıdır. İçinde bundan etkilenerek ayak sürüyenler olduğunu duyuyoruz. Sınıf yok ki sosyalizm bir güç olarak ortaya çıksın, hakkında verilen hüküm budur.”

“İçeriden” birisi” olarak, Orhan Gökdemir'in eleştirel değerlendirmesinden kuşku duymak için bir neden yok.

Bir TKP'li olarak Orhan Gökdemir'in, ihtiyatlı bir üslup kullanması anlaşılabilir. Ama bizi eşyayı adıyla çağırmaktan alıkoyacak bir zorunluluk yok. Öyleyse, TKP'li yazar Orhan Gökdemir'in sözlerini “düzeltilmiş” olarak okumaya başlayabiliriz.

a) Sosyalist Güç Birliği, karşılıksız bir fikir olarak görülüyor. Böyle görüldüğü kesin ama Orhan Gökdemir, SGB'yi kimin böyle gördüğünü yazmamayı tercih ediyor. SBG'yi “karşılıksız bir fikir” olarak görenler SGB içindeki güçler olmasın! Değilse de önemi yok. En azından SGB'nin kendi dışındaki güçler üzerinde bir etki yaratmamış olduğunu Orhan Gökdemir'den öğrenmiş oluyoruz.

b) SGB içinde “iç bütünlük” yoktur.

c)“Henüz yolun başında ve güçsüz ve iktidardan uzak” olması anlaşılabilir bir durumdur. Ama ittifakın içinde bu durumdan etkilenerek “ayak sürüyenler”in olması her biri bir tarafa çeken at arabasının orta yerde kalmaya mahkum olduğunun ilanıdır. Biz ne diyorduk: Bu at arabası yürümez. Politik dilde buna politik iflas denir.

ç) En vahimi de, “sınıf yok ki, sosyalizm bir güç olarak ortaya çıksın” hükmüdür. Hele de bu hükmü verenler SGB içinden ise -Orhan Gökdemir bu noktanın da üzerinden atlamış- o zaman sorarlar, siz ve oluşturduğunuz SGB neden varsınız?

Sosyalist Güç Birliği'nin hedefi nedir? Hayaller, “devrim mücadelesinin ana unsuru olmak”tı. Gerçek ise, SGB'nin “daha çok cumhuriyetçi bir aydın hareketi görünümünde” olduğudur. SGB'nin “daha çok cumhuriyetçi bir aydın hareketi görünümünde olduğu” Orhan Gökdemir'in tespitidir. Bu tespite ekleyecek bir sözümüz yok; kesinlikle doğrudur. Sadece SGB değil, onu oluşturan bileşenler de tek tek ele alındıklarında aynı noktaya çıkıyoruz. SGB'yi oluşturan parti ve hareketler öyle proleter komünist filan da değil, “cumhuriyetçi -okur bunu Kemalist diye okuyabilir, hiç bir sakıncası yok- birer aydın topluluğu”dur.

Orhan Gökdemir, “Yalçın Küçük hoca”sından ödünç aldığı “üç tarz-ı siyaset” teorisi üzerine bir yığın laf ettikten sonra, neredeyse yüzyıl önceki bir tarihsel süreç ile günümüz arasında analoji kurmaya, benzerlikler bulmaya, paralellikler kurup günümüzü açıklamaya ve gelecek hakkında fikir yürütmeye çalışıyor.

Elbette, boş bir hayal bu. TKP'li yazarımızın “hoca”sının sözünü ettiği üç tarz-ı siyaset, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük yüzyıldan fazla bir zaman öncesinin tarihsel-siyasal koşullarında görülen ideolojik akımlardı. Hepsi de belli bir toplumsal sınıfın çıkarlarını ifade ediyordu.

O günden bugüne toplumsal koşullar, geçmişle kıyas kabul etmeyecek ölçüde değişti. Kapitalist üretim biçimi egemen üretim biçimi haline geldi. Burjuvazi, TKP'li yazarımızın Cumhuriyetiyle birlikte egemen sınıf haline geldi. Sınıf ilişkileri buna uygun değişti. İşçi sınıfı, tarihin en devrimci gücü olarak tarih sahnesindeki yerini aldı vb.vb.

Diyalektik yöntemle alakası olmayan bu yaklaşımla ne bugünü açıklayabilirsin, ne gelecek hakkında doğru düşüncelere sahip olabilirsin ne de doğru politikalar geliştirebilirsin. Yine de biz bunu TKP'li yazarımızın sorunu olarak kabul edip bir kenara bırakarak, bizi ilgilendiren “itiraf” yönüne bakalım.

İşte bir başka değerli itiraf...

TKP'li yazarımız Orhan Gökdemir, burjuva sınıf egemenliğinin bir devrimle yıkılması zorunluluğundan tek kelimeyle olsun söz etmeden, büyüyen çaresizliğin ne menem olduğu belli olmayan “eşitlikçi bir cumhuriyet” için alanı düzlediğini, SGB'nin öne çıkmasının en çaresiz şartların oluşmasına bağlı olduğunu söylüyor. Ama bunu da “öne çıkmak” için yeterli güvence saymıyor ve son derece haklı olarak şu soruyu soruyor:

“Şartlar ayrı, öne çıkmayı istiyor muyuz veya isteyecek miyiz, işte şimdi asıl sorun bu.”

Belli ki, partisi TKP dahil, SGB içindeki parti ve örgütlerin öne çıkmak isteyip istemediklerinden, öne çıkmak isteyip istemeyeceklerinden, en azından, şüphesi var.

Evet “şimdi -sadece şimdi mi- asıl sorun bu”. Çok açık: İçeriden konuşan biri olarak TKP'li yazarımız, kendi partisi dahil, SGB'yi oluşturan güçlerin öne çıkmak isteyip istemediklerinden şüphe duyuyor. Daha doğrusu, böyle bir istek içinde olmadıklarını biliyor ama bunu bir soru biçiminde açığa vuruyor.

Türkiye ve Kürdistan devrim ülkeleridir. Denizlerden, Mahirlerden bu yana birleşik devrim büyük, ağır bedellerle; büyük, anlatılmaz acılarla, tarifsiz cesaret örnekleriyle yürüyor. Birleşik devrim bedeller ödenerek, zindanlarda, idam sehpalarında, sokak çatışmalarında, grevlerde, devrimci kitle eylemlerinde ölümü, zindanlara atılmayı, işkencelere çekilmeyi göze alarak bugüne taşındı.

Böyle bir devrimin değil “ana unsuru” olmak, sıradan bir unsuru olmak bile bunları göze almayı, bütün konforlu yaşantıdan vazgeçmeyi, Lenin'in Bolşevik militanları gibi yaşamayı gerektirir.

12 Eylül yılları, 90'lı yılların kanlı, şiddetli iç savaş yılları dahil altmış yıla varan birleşik devrim tarihi boyunca faşizmin camına taş bile atmayanların şiddetli bir devrimde öne çıkmak istediklerini yada isteyeceklerini yazarımız aklına bile getirmesin. Kolay değil.

Küçük bir aydın grubunun Babıali baskınıyla yönetim değiştirdikleri döneminin üzerinden yüz on yıldan fazla zaman geçti. Burjuva devlet gelişti, toplumun en ücra köşelerine kadar yayıldı, asalak bir ur gibi toplumu sardı, tam anlamıyla militarize oldu ve tepeden tırnağa faşist kadrolarla doluştu.

Burjuva egemenliği koruyan böyle bir devlet varken “cumhuriyetçi bir aydın hareketiyle” sosyalizme geçişi bırakın, yanına bile yaklaşamazsınız.

İki ülkenin işçi sınıfına, ezilen, yoksul halklarına gerekli olan proleter komünist harekettir, “cumhuriyetçi bir aydın hareketi” değil.

Taylan IŞIK