< Ma Rıhna Nehna Hon

Gitmiyoruz, Buradayız! İşte böyle haykırıyordu Samandağ’da kadınlar. Ellerinde reyhanlar ve bahhurlarla, depremde yitirdiklerinin 40. gününde, büyük bir öfke ve kararlılıkla...

Kadim inançtır bu topraklarda, doğanın da, ölenin de kırkının çıkmasını beklemek. Antakya halkı da bekledi ölenlerin kırkının çıkmasını. Sabır taşını çatlatan öfkelerini bileyerek, acılarını içine gömerek bekledi.

“Helalleşmek yok!” diye haykırıyorlardı yürüyüş boyunca. Malum, depremin ilk haftasında Adıyaman’da “helallik” istemişti RTE. Ne helalleşmek, ne unutmak, ne de affetmek!.. Tüm sevdiklerini enkaz altında bırakan bu aşağılık düzene karşı “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok!” sloganıyla doldurdular sokakları.

“Hüznümüz isyanımızdır” pankartı taşıyorlardı. Yol boyunca Arapça ve Türkçe sloganlar haykırdılar: “Hüznümüz isyanımızdır, sesimizi duyan var mı?”, “Hakkımızı Helal Etmiyoruz”, “Ma Rıhna Nehne Hon” (Gitmiyoruz, Buradayız)... “Afet değil, katliam” yazıyordu dövizlerde. Sık sık “Bu topraklar bizim! Reyhanları kaldırın! Bahhurları kaldırın! Kaldırın öfkemiz büyüsün!” haykırışları yükseliyordu yürüyüş boyunca.

Artık acılar gömüldü. Ölenlerin yası bitti. Dinci faşizmin başı “Helalleşme” demişti, “Helalleşme değil, hesaplaşma” diye dikildi karşısına Samandağ’daki göstericiler. Not edilsin. Matem havası artık geride kalıyor. Cenk havası yayılıyor etrafa.

Toplumsal olayların seyrinde kimi simgesel anlar/eylemler vardır, bir kırılma anı, bir dönüm noktası mahiyetinde. Samandağ’daki gösteri, işte böyle bir simgesel olaydır. Tüm toplumu derinden etkileyen, deyim uygunsa tüm toplumu iliklerine kadar sarsan, milyonlarca insanı tarifsiz bir acı ve öfkeye boğan büyük deprem felaketinden, felaket sonrasına geçişin simgesel adımıdır.

Deprem öfkesi, bunca zaman ağırlıklı olarak bireysel öfkelere, korkusuz bireysel patlamalara yol açtı. Alabildiğine yaygın bireysel patlamalar, toplumsal ölçekte biriken patlayıcı maddenin dışa vurumundan başka bir şey değildi kuşkusuz. Ve derinlerde nasıl bir hareketin mayalanmakta olduğunun ifadesiydi. Şimdi artık kitlesel (ve örgütlü) patlamalara geldi sıra.

Samandağ’daki eylemi, bugünkü Newroz eylemleri izledi. Newroz alanlarının en temel maddesiydi deprem. Emekçi kitleler isyan havasını soluyor.

Milyonlarca insan için depremde sadece evler, binalar çökmedi. Aynı zamanda din, devlet, kutsal bildikleri ne varsa, hepsi birkaç gün içinde çöküverdi. Birikmiş toplumsal öfke, eğer akacak doğru kanallar bulamazsa, toplumun kendini zehirlemeye başlar. Kendi köklerinden, kendi topraklarından bir şekilde sürülen on binlerce insan, köksüz bir yaşama, bir “gölge yaşama” zorlanır. Samandağ’da yükselen “Gitmiyoruz, Buradayız” çığlığı, emekçi yığınların yaşama tutunma azmidir. Eylem boyunca atılan sloganlar, dile getirilen görüşler, öfkenin doğru adrese yönelmekte olduğunun ifadesidir.

İnsanlar beceriksizin değil, kasıtla ölümü arttıranların boğazına yapışırlar. Neyse ki felaketin en başından beri insanlarımız arasında felaketin boyutunun katlama sebebi olarak “yetersizlik”, “beceriksizlik”, “liyakatsizlik” türünden gerekçeler rağbet görmedi. Tam tersine, tüm bu ölümleri kasıtlı bir cinayet, toplu katliam olarak görüyor insanlarımız. Öfkelerini diri tutan, onları bir hesaplaşma istek ve çabasına sürükleyen en temel nokta budur.

Altını kalın çizgilerle çizelim. Göstericilerin “helalleşme” çağrılarına verdikleri ateşli karşılık, dinci faşizmle yığınlar arasına koca bir kan denizinin girdiğinin göstergesidir. Bunun kitlesel bir bilince dönüşmüş olması çok önemlidir.

Fakat bunun yalnızca “tek adam rejimi” ile sınırlanması, yapılabilecek en büyük hata olur. Şu aralar gerici-faşist burjuva muhalefetin, ve onun eteklerine yapışmış olan sosyal reformistlerin canhıraş bir şekilde emekçileri inandırmak istedikleri şey, sorunun “tek adam rejimi”nden kaynaklandığı görüşüdür. Böylece tekelci kapitalist düzeni aklamayı amaçlıyorlar. Halk sözüyle ifade etmek gerekirse, “eşeği bırakıp semeri dövmek” istiyorlar.

Bu “doğal felaketi” bir “toplumsal felakete” çeviren, dinci faşist iktidar şahsında bu kapitalist sömürü düzeninin ta kendisidir. Sürekli vurgulanması, emekçi milyonların zihninde aydınlatılması gereken nokta budur. Geçerken söylemiş olalım, Mücadele Birliği Platformu’nun Newroz bildirisi ve İstanbul’daki Newroz kutlamalarında BMG’nin taşıdığı pankart (Kapitalizmin Enkazına, Sömürüye Ve Faşizme Karşı Newroz Ruhuyla Ayağa), emekçi yığınların bilincinde “deprem felaketi”nin gerçek faillerini netleştirme görevinde başarılı örneklerdir.

Bir kez daha... Geçmişten bugüne, bu sömürü düzeni, bu faşist devlet, bu politik iktidar, bu sermaye sınıfı, emekçi sınıflara olan düşmanlıklarını gösterdiler. Halklarımız bu düzenden ve tüm burjuva iktidarlardan zulüm ve acı dışında bir şey görmedi. Hedefimizde bu burjuva politik güçlerin hepsi olmalı.

Samandağ’daki gösteride dile getirilen “hesaplaşma” isteğinin hedefi, sadece dinci faşizmin başı değil, bir bütün olarak bu çürümüş düzen ve onun tüm politik temsilcileri olmalı.

Hepsinden kurtulmalıyız; hepsinden kurtulacağız!