Alabildiğine yaygın, geniş katılımlı bir 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Mitingler, gösteriler tüm ülke sathına yayıldı. Resmi açıklamaya göre 81 ilin 78’inde 1 Mayıs etkinlikleri oldu. Ve tabii her 1 Mayıs’ın şaşmaz kuralı, tüm gözlerin ve kulakların Taksim’e, 1 Mayıs Alanı’na çevrilmiş olmasıydı.

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. 1 Mayıs’ta Taksim’de, 1 Mayıs Alanı’nda olma baskısını yaratan, bunun bugün alabildiğine geniş kesimlerce sahiplenilmesini sağlayan, ileri işçilerde bir bilinç durumuna gelmesine yol açan, Leninistler’in asla azalmayan ısrarıdır, baskısıdır, bedeller ödemesidir. Bu onur, Leninistlerindir.

12 Eylül sonrası ilk açık alan 1 Mayıs kutlaması 1988 yılında oldu. O yıl Sıraselviler’den Taksim’e yöneldik, çatıştık, gözaltına alındık. O tarihten itibaren 1 Mayıslarda bir daha asla Taksim Meydanı’nı boş bırakmadık. 1992’den itibaren yalnız kaldık. Vazgeçmedik. 1 Mayıs Alanı’nın “unutulmasına” müsaade etmedik. Devrimci ısrar ve kararlılık, bizzat koşulların devrimciliği ile uyum içinde olduğundan, üstün geldi.

Çok uzun yıllar Leninistlerin yalnız başlarına sürdürdükleri Taksim kararlılığı, emekçi kitlelerin özlem ve eğilimleriyle, ruh halleriyle birebir örtüşen bu kararlı tutum, sonuçta daha geniş kesimlerde de karşılık bulmaya başladı. Devrimci işçiler Taksim’i doğrudan sahiplendi.

Bu 1 Mayıs, öncü işçiler arasında 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kararlılığının bir bilinç durumuna geldiğinin apaçık ifadesiydi. Bizzat işçiler, değişik işçi örgütleri aracılığıyla Taksim’e yöneldiler.

İşçi ve emekçileri burjuva muhalefetin kuyruğuna takma politikasını güden sendikal konfederasyonlar, çeşitli meslek örgütleri ve sosyal reformistler, geçmişteki göstermelik Taksim ısrarını bile bir kenara bıraktılar bu yıl. Devrimci işçilerin haklı öfkesini çeken bir tutum aldılar. Duvarlardaki afişleri 1 Mayıs Alanı’nın Taksim olduğunu söylerken, tüm organizasyonları Maltepe üzerineydi. Burjuva muhalefete, en temelde de CHP’ye güdümlü bir politik yönelimin (uzlaşmacılığın) yolu, tam da bu noktaya çıkacaktı kaçınılmaz olarak. Tüm gelecek planları, ne zaman yapılacağı belli olmayan, en iyimser parlamenter budalanın bile “sandık iradesi” konusunda en hafif deyimle tereddütlü olduğu seçimlere endekslenmiş bir “muhalefet” anlayışı, elbette geçmişteki göstermelik Taksim ısrarından da vaz geçecekti. Taksim’de olmak, uzlaşmaz bir mücadeleden yana tutum almak demekti, devrime dair ne varsa, o demekti. CHP’nin (yahut “Millet İttifakı”nın) kuyruğunda sermaye düzeni ile uzlaşma peşinde olanların Taksim’den uzak durmasına kim şaşırabilir ki!

Bizzat katılımcılarının söylemiyle ruhsuz kalabalıklar topluluğu olmaktan öteye gidemeyen Maltepe 1 Mayıs’ı, emekçi kitlelerin ruh hallerine denk düşmediği, onun çok gerisinde olduğu için, sönük geçmek zorundaydı. Öyle de oldu.

Koşullar devrimcidir. Koşulların devrimci olduğunu söylemek, aynı zamanda, emekçi yığınların ve halkların da, yönelim ve ruh hali olarak, bilinç olarak devrimci olduğunu söylemektir. 1 Mayıs gösterileri ve Taksim savaşları, bu gerçeğin altını bir kez daha çizmiştir.

Her 1 Mayıs kapışmasında kelimenin gerçek anlamında savunmada olan faşist devlettir. Taksim özelinde kendi düzenini sıra sıra bariyerler/barikatlar ile korumaya çalışan, devrimci kitlelerin hücumları karşısında savunmada olan, sermaye düzeninin polisidir, ordusudur. Sermaye düzeni savunmadadır. Ama savunma hatları sürekli erozyona uğruyor, darbeler alıyor, dağılıyor. Vahşeti ve tehditleri etkisizleşiyor.

Çeşitli işçi örgütleri, bağımsız sendikalar, sınıf bilinçli işçiler, gittikçe artan bir yoğunlukla Taksim’i zorlama kararlılığı gösteriyor. Bu kararlı kesimin sürekli genişleyen çeperi, bize, başka şeylerin yanında, kitlelerin devrimci ve ayaklanmacı ruh halini gösteriyor. Ya da diğer bir söylemle, ayaklanmacı ruh halinin emekçi kitleler içinde daha yaygın hale geldiğini ifade ediyor. Açlığın artık somut ve yakıcı bir gerçeklik olduğu, her tür baskının toplumsal öfkeyi sürekli bilediği güncel ayaklanma koşullarında, işçi ve emekçiler, Kürt halkı, cümle ezilenler, düzen sınırlarını aşan çıkış arayışlarına ağırlık veriyor.

Ancak devrimci politika, ancak sermaye düzenini yıkacak hedef ve yönelimler, ancak devrimci çıkışlar bu kitlelerde gerçek karşılık bulabilir.

Taksim 1 Mayıs’ının devrimci özü, onun devrimi temsil etmesi, devrimci kitlelerde işte böyle karşılık buluyor.