Sudan, 25 Ekim sabahına darbe ile uyandı! “Teknokrat hükümetin” neredeyse tümü tutuklandı. Başbakan Hamduk önce ev hapsine alındı. Daha sonra bilinmeyen bir yere götürüldüğü haberleri yayıldı.

Daha bir ay önce bir başarısız darbe girişimi yaşadı Sudan. 21 Eylül’deki başarısız darbeden sonra gerilim ve çelişkiler şiddetlenmişti. Başkent Hartum başta olmak üzere pek çok kentte darbeye karşı gösteriler yapıldı. İktidarın sivil yönetime geçmesi talebi her yerde yükseltildi. Bu arada Hartum’da iktidarın tamamen orduya devrini isteyen bir gösteri de oldu.

Geçtiğimiz Cumartesi günü “Mevcut kriz yapay ve ürpertici bir darbe halini alıyor” diyordu Özgürlük ve Değişim Güçleri yöneticilerinden Yaser Erman. Söylentilere göre Hamduk, kabinede değişiklik yapmak istiyor ve bunu dayatıyordu. ÖDG içinde rahatsızlık yaratmaktaydı bu girişim. Erman bu rahatsızlığı dile getiriyor, “Hükümete (Başbakan Hamduk’a) ve geçiş kurumlarının reformlarına güveniyoruz, fakat bir dayatma ve talimat olmamalı” diyordu. Hamduk ise dayatma iddialarını reddetmekteydi aynı günkü açıklamasında. ÖDG ve “sivil yönetim” için ciddi bir kriz belirmişti.

Ertesi gün, 24 Ekim’de iktidarın sivil yönetime geçmesi için gösteriler vardı Hartum’da. Göstericiler Cumhuriyet Sarayı önünde oturma eylemi yaptı, MakNimr Köprüsünü, Nil, Üniversite, Belediye ve Cumhuriyet caddelerini kapattı. Polis gaz bombaları ile saldırdı. En az 17 kişi yaralandı.

Bu arada Beyaz Saray’ın “Afrika Boynuzu” özel temsilcisi Jeffrey Feltman, “Egemenlik Konseyi”nin başkan ve başkan yardımcıları sıfatlarıyla ElBurhan ve Hemedi ile görüştü.1 ABD elçiliğinden yapılan resmi açıklamada “Bay Feltman, Sudan halkının isteği doğrultusunda sivil demokratik geçişe ABD’nin desteğine vurgu yaptı” deniyordu ama, bu görüşmenin üzerinden daha iki gün geçmeden Hartum’da ordu darbe yaptı! Bu bir tesadüf olabilir mi!!

Devrimin ilk perdesi çoktan inmişti Sudan’da. Eski rejimi tümden deviremedi. Ama onun da tekrar egemen olmasına izin vermedi. Bir arafta idi devrim. Daha ileri gidemiyor; ama ilk itilimin kazanımlarının elinden alınmasına da izin vermiyor, hemen her alanda direniyor. Eski rejim ise henüz ve hala devrimi tasfiye edemiyordu.

Özcesi, hareket halindeki devrim kesin olarak kesintiye uğramış, devrimin başarısı bir ikinci ayaklanmaya kalmış durumdaydı. Yani mevcut koşullarda ‘barışçıl bir evrim’ ihtimal ve imkanı ortadan kalkmıştı. Bu aşamadan sonra ya ikinci bir ayaklanma ile ileri gidilecek ya da bir dizi kanlı çatışma dahil, eski rejim düzeni tesis edecek. İkilem buydu ve hala aynı ikilem devam ediyor.

Sudan devriminin iki yıla yakın süren ilk aşamasının son durumunu bu şekilde özetlemiştik bir yıl önce.2 Sudan KP, tam da bu nedenle “uzlaşma hükümeti” dışında kalmış, tüm gücüyle devrimin ikinci perdesine hazırlanmaya yönelmişti.

Devrim, devrimci ordudan yoksundu; hasmını ezebilecek silahlı güçlerinin olmayışı, Sudan devriminin en önemli güçsüzlüğüydü. Öte yandan karşı-devrim, daha önce defalarca işaret ettiğimiz gibi, devrimi ezecek gücü toparlayamamıştı. Geçtiğimiz dönemin özeti, bu “denge” durumuydu. Her denge geçicidir. Sudan’daki denge de, daha “Egemenlik Konseyi”nin ilan edildiği andan itibaren, karşı-devrim lehine bozulmaya başlamıştı.

Uluslararası sermaye ve Sudan burjuvazisi, “teknokrat hükümet” şahsında önce devrimin amansız darbelerini savuşturdu, ardından başının üstünde sallanıp duran bu Demokles kılıcından tümden kurtulmak için harekete geçti. Geçici uzlaşma ile kotardığı egemenlik, bu haliyle pamuk ipliğine bağlıydı. Kanlı bir şekilde ezip yenilgiye uğratmaksızın devrimin baskısından kurtulması mümkün değildi.

Başbakan Hamduk’un “teknokrat hükümeti”, özünde, devrimin tümden ezilmesi için “düzen güçlerine” (Sudan burjuvazisi ve emperyalistlere) gereken süreyi sağlayan araç olmaktan başka bir şey değildi. Niyetlerden bağımsız, nesnel durumun kendisi böyleydi.

Üzerinden iki koca yıl geçti. Araya küresel salgın ve salgının yıkıcı etkileri girdi. Dengeler değişti. Geçtiğimiz ay bir darbe girişimi yaptı ordu. Beceremedi. Demek ki hala değişmesi gereken bazı şeyler vardı.

Devrim, her zaman gücünü işçilerden, emekçi kitlelerden, özellikle kadınlardan aldı, kendi gücünü sokaklarda gösterdi. Bu güç olmasaydı, şimdiye kadar çoktan ezip geçmişti darbeler. Bugüne kalmazdı bu girişimler. Sokakları hala temizleyemiyordu ordu ve Cancavidler. Devreye “karşı-gösteriler” sokuldu. Son bir haftadır Cumhuriyet Sarayı önünde “ordu yanlıları”nın oturma eylemi sürüyordu mesela.

Ardından bizzat karşı cephe içindeki çatlaklarla oynama safhasına geçildi. ÖDG içindeki çatlaklar derinleşti. Hatta ve hatta Hamduk, ÖDG’yi doğrudan karşısına alacak hamleler yapma cüreti göstermeye bile başladı. Demek ki burjuvazi için “beklenen an” gelmişti. Cumartesi günü patlak veren “kriz” işte böyle bir kriz idi!

Devrim güçleri biraz da bu durumu gördükleri için, 24 Ekim’de geniş çaplı gösteriler ve oturma eylemleri örgütlediler. Fakat planlar yapılmış, kararlar verilmişti. ABD Büyükelçiliği’nin suçu örtbas çabasıyla yaptığı açıklama, gerçekte darbe için, tam da o görüşmelerde düğmeye basıldığının resmi ilanından başka bir şey değildi. Pazar günü (24 Ekim) polis güçleri eylemlere acımasızca saldırdı. Ertesi sabah erken saatlerde de ordu birlikleri harekete geçti. Başbakanı ve belirli bakanları tutukladı.

Darbe sonrasında emperyalistlerden bildik “endişe” açıklamaları geldi. AB Komiseri Borell, “endişe” belirttikten sonra “AB, tüm paydaşları ve bölgesel ortakları geçiş sürecini yeniden rayına oturtmaya çağırıyor” dedi. Feltman ise “ABD yardımları riske girer” diye uyardı. Hepsi bu!

Darbeye karşı Sudan Komünist Partisi’nin etkinliğindeki örgütler derhal harekete geçti. SMOB, darbenin başlamasından hemen sonra (25 Ekim), neredeyse birer saat arayla çağrılar yayımlamaya başladı. “Direniş Komitelerine, Devrimci Güçlere ve Büyük Halkımızın Tüm Destekçilerine” yapılan çağrıda emekçi kitlelerden sokaklara çıkması, sokakları işgal etmesi, yolları barikatlarla kapatması, yaygın sivil itaatsizlik eylemlerine başvurması, genel greve gitmesi, “gücü kanıtlanan her tür araca başvurarak acımasız askeri darbeye karşı amansız direnişe” geçilmesi istendi.3 İleri sürülen sloganlar çok net:

“Devrim halk devrimidir. İktidar ve zenginlik halka! Askeri Darbeye Hayır”

Birlik, bir diğer açıklamasında “ElBurhan yaptığı açıklamayla kendi elleriyle kendi sonunu hazırlıyor. Aralık Devrimi ile korkularından kurtulan halkın öfkesiyle yüzleşecek. ElBurhan’ın otoritesi kan ortaklığı otoritesidir fakat kitlelerin gücü, ElBurhan ve onun Konseyini altüst edecektir!” diyordu.

Hartum Üniversitesi Profesörler Birliği tüm akademi camiasını ve halkı darbeye karşı mücadeleye çağırdı.

Darbe karşıtı eylemler sürüyor sokaklarda. Ya işçi ve emekçilerin örgütlü gücü darbenin üstesinden gelecek ve devrim bir ileri aşamaya doğru ilerleyecek... Ya da darbe üstün gelecek bu “uzun süreli denge” durumu devrimin aleyhine tümden bozulmuş olacak ve “Hartum’da düzen hüküm sürecek”! İki yıllık bir “gecikmenin” sonunda Sudan’da kapışmanın geldiği aşama budur.

Sinan KALELİ 

 


1ElBurhan, Askeri Geçiş Konseyi başkanı (Genelkurmay başkanı), Hemedi ise kötü ünlü Cancavid’lerin (Acil Destek Kuvvetleri) komutanıdır. Bu ikili için şu makalemize bakılabilir.

2Sudan devriminin seyrini özetlediğimiz bu makaleye bakılabilir.

3Anadolu Ajansı, ilginç bir şekilde, İngilizce yayınlarında Sudan KP ve SMOB açıklamalarına işaret ederken, Türkçe yayınlarında bunlara hiç değinmeyip Ümmetçileri (Milli Ümmet Partisi) öne çıkarıyor!