Dünya büyük bir değişimin eşiğinde, acılarla, korkunç uçurumlarla, derin iç çekişlerle sarsılıyor. Milyonların yazgısı, değişmek için çırpınıyor. Çürüyen ve çöken, onu aşmaya çalışan ve güçlenen... hepsi bir arada, iç içe geçmiş durumda.

Bunca acının, bunca nefretin, bunca yozluk ve çürümenin, bunca kan ve gözyaşının arasından süzülüp gelmekte olanı sahiplenmek, onun için tüm benliğinle dövüşmek... Komünist olmak budur her şeyden önce.

Yüreğinde milyonların sevgisini, sevincini, özlemini taşımak, yaşamı bu bütünlüğü içinde görüp anlamak ve ona tutkuyla bağlanmak... İşte tastamam bu, “boylu boyunca kavgaya girenlerin” harcıdır. Tıpkı en önde gelen temsilcilerinden biri olan Vefa yoldaş gibi.

Vefa yoldaş yaşama, insana ve doğaya sevdalı bir komünistti. Tutkuluydu. Hani şair diyor ya, “Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin” diye, işte öyle. O, o büyük değişimin zorunluluk ve kaçınılmazlığının bilincinde olarak atıldı kavgaya. Tüm benliğiyle girdi. Boşa geçen her zaman parçasının çürüyüp gitmekte olan bu köhnemiş düzene verilen bir ödün olduğunu bilerek.

Adeta “gecikmiş olmanın aceleciliği” içinde koştururdu Vefa yoldaş. İlk gençliğinden itibaren çevresindeki herkese, her gence, her yoksula, her işçi kadın ve erkeğe içindeki tutkulu ateşle ulaşmak ister, bunun için özverili bir şekilde çalışırdı. Sürekli yeni insanlara ulaşmaya çalışmak, çevresini sürekli genişletmek, emeğin kavgasını her emekçinin bilincine nakşetmeye çabalamak, onun olağan davranış özelliğiydi. İçselleştirilmiş bir doğal özellik!

Yoldaşın bu özelliği, bugün için en çok ihtiyaç duyduğumuz kadro özelliklerinden biridir. Emekçi mahallelere, kondulara, sevgisinden ve dertlerinden başka paylaşacak şeyi olmayanlara ulaşmak gerek. Bu köhnemiş düzeni yıkacak, bu çürüyen dünyayı devrim ateşiyle sağaltacak olan işçi ve emekçilerle köklü bağlar kurmak gerek. Özellikle de bugün, bu altüst koşullarında, bu büyük kapışmalar ortasında!..

Yaşama tutkuyla bağlananlar, onun uğruna tutkuyla dövüşürler. Aldıkları tüm nefes, yüreklerinin her atışı bunun içindir. Dar bencil hayatlardan bahsetmiyoruz. Yaşamın kendisinden, doğadan ve toplumdan...

Burjuva propaganda makinesi devrimcileri yaşamın dışında, ondan kopmuş, onu hiçe sayan tuhaf yaratıklar olarak çizmeyi pek sever. Öylesine, o kadar yinelenmiş bir kalıptır ki bu, pek çok sanat dalında tutkulu devrimcilerin o zengin, rengarenk yaşamları yerine, buz gibi, ruhsuz, tükenmiş bireylerin karikatürü boy gösterir. Yaşam dendiğinde aklına yalnızca bencil hayatlar gelen ve bunun üzerinde yükselen burjuva dünyanın o sınırlı, kaba, bencil sevinçlerinin ötesine uzanan muazzam yaşamları anlamasını beklemek, affedilmez bir saflık olurdu elbette.

Onlar, “yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevmek”in ne demek olduğunu düşlerinde bile görüp anlayamazlar. Boylu boyunca yaşamın içinde olmayı da. Onlar lüksü bilir, bencil zevkleri bilir, sınırsız bir tüketimin kendini tüketişini bilir, o kadar!

Vefa yoldaş tüm bunları daha en başta elinin tersiyle itendir. O, bir komünist olarak mutluluğu bu dar bencil çıkarlarda değil, milyonların yazgısına ortak olmakta bulur her şeyden önce. Emekçilerin yaşamına derinlemesine dokunabilmek için çalışır. “Hilesiz sever” yaşamın kendisini. Milyonların geleceği ve mutluluğu uğruna dövüşmektir aslolan. Hayır, ne dervişin “bir hırka bir lokma”sıdır onun felsefesi, ne dünyadan el etek çekmiş bir münzevi. Sadece bencil sevinçlerin ötesidir durduğu yer.

Seven, üzülen, sevinen, gözyaşı döken, kahkahalarla gülen, ve kendini tarihin durdurulmaz akışında milyonların eylemine perçinleyen bir bilinçli öznedir Vefa yoldaş. Dert ortağıdır, sırdaştır nicelerine. Çocuklarla çocuktur, ağız dolusu gülüp muziplikler yapmayı bilen. Böylesine tutkulu ve çok yönlü olduğu içindir ki hayatına dokunduğu her emekçi tarafından teklifsiz bir şekilde kabul edilmiştir.

Devrime, devrimciliğe, yaşama bu şekilde bakıldığında umutsuzluk ve karamsarlığa yer kalmaz. Hiçbir yük belini bükemez onun. Vefa yoldaşın o muazzam irade ve direncinin kaynağı budur. Yaşam ırmağı umutla çağıldar tarihi akışı içinde ve ona yüreklerinde kor ateşle tutkuyla bağlı olan bilinçli özneler ise umudun kendisine dönüşürler.

Marti’nin o güzel sözüyle:“Şimdi akkor zamanıdır ve yakında yalnız ışık görülecektir.”

Şimdi “Vefa”lara ihtiyacımız var. Bir değil, iki değil, binlerce “Vefa”ya. Yoksulların, işçi-işsiz gençliğin, öğrenci gençliğin, emekçilerin, Kürt halkının evlerine; nerede iseler oraya koşan; evini sırtında taşıyan, yaşamını boş zamanlarını değil, her anını devrime adayan gençlere ihtiyacımız var. Şöyle de söyleyebiliriz: Genç devrimciler şimdi “Vefa” gibi olmanın yollarını aramalı ve bulmalılar.

Büyük toplumsal değişimlerin, alt-üst oluşların arifesindeyiz. Türkiye ve Kürdistan'ın nesnel koşulları, sınıf savaşı muazzam gelişmelere gebe. Emekçi sınıflar, yoksul kitleler, faşizmin baskı ve teröründen canı yanmış Kürt halkı kendilerine kurtuluş yolunu gösterecek bu iktidardan, onun devletinden, arkasındaki sermaye sınıfından kurtuluşun yol ve yöntemlerini, ne yapmaları gerektiğini anlatacak birilerini; bir gücü arıyorlar.

Bu koşullarda “Vefa”lar tayin edici olur. Tam da bunun için “Vefa” olmak zamanı!