Dinci faşist iktidarın erken öten ortağı yaptığı yazılı açıklamayla yine esti gürledi. Çocuk manisi düzeyinde bir hitabeti alışkanlık edinmiş bu konuşma ve düşünme özürlü ortak, yine önüne gelene tehditler saçıp durdu.

İnsan bu konuşma özürlü faşist ile “öfke bir hitabet şeklidir” belgisini temel alan ortağı RTE’yi dinlerken, “bunca kin ve nefret bir bünyede nasıl barınıyor” diye şaşırmadan edemiyor. Zira bu ikili, resmen nefretin cisimleşmiş hali.

Zamanında tüm bu faşistlerin çapsız öncüllerinden biri olan Nihal Atsız’ın, oğluna “Türklerin düşmanlarını” sıraladığı o saçma mektup, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”cuların amentüsü haline gelmişti. Şimdi faşist Bahçeli, bu “amentü”yü de daralttı. “Türklerin” yarısından fazlasını da düşman kampa atmış durumda! (Anayasaya göre, TC vatandaşları olarak hepimiz “Türk” olduğumuza göre, yapılan konuşmalardan başka türlü bir anlam çıkarmak mümkün değil!) Küçük bir azınlık dışındaki herkes artık “terörist üst kimliği”ne sahip. Haliyle sadece başka ülkeler (uluslar) değil, içeride de nüfusun çoğunluğunu teşkil eden “teröristler” tarafından kuşatılmış bir iktidarın, kendini hiçbir şekilde güvende hissetmemesi, kin ve nefret ile beslenip vahşet ve zorbalıkla ayakta kalmaya çalışması kimseye şaşırtıcı gelmeyecektir.

Bahçeli, genelde, özellikle netameli konularda dinci faşist iktidarın gerçek plan ve eğilimlerinin bir “ön açıklayıcısı” olarak konuşur, kamuoyu tepkilerini ölçmeye yarayan bir çıkış yapmış olurdu. Ama bugün yaptığı “zehir zemberek açıklama”, ilginç bir şekilde havuzun lağım kanallarında yer bulmadı. Sabah, Akit hiç yer vermezken, Yeni Şafak “sözde cumhurbaşkanı” tartışmasına dair Kılıçdaroğlu’na saldıran sözlerini başlığa çıkararak verdi. Bu ayrıntıyı not ederek geçelim.

Açıklamanın bizi ilgilendiren asıl bölümleri, dinci faşist iktidarın uzunca bir süredir dile getirdiği ayaklanma korkusu ve buna yönelik tehditleriyle ilgili. Denebilir ki tüm açıklamaya baştan sona egemen olan hava budur.

İnternet haber kaynakları, genel olarak açıklamanın “HDP’nin kapatılması çağrısı” bölümünü manşete taşıdılar. Şöyle:

‘‘Hiç kimse demokrasi ve özgürlük kisvesiyle 6-8 Ekim şiddet olaylarının faillerini aklamaya, haklı çıkarmaya kalkışmamalıdır. Buna yeltenen kim varsa suça iştirak etmiş sayılacaktır. PKK/KCK’nın kuklası olan HDP ve diğer marjinal terör partileri (abç) ... suç işlemişlerdir. ...Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bilhassa 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili hazırlanan ve hukuken açık ihbar niteliği taşıyan iddianameyi temel alarak HDP hakkında acil ihtiyaç olan kapatma davasını süratle açabilecektir. Şayet kapatma davasının açılması tavını kaybedip tavsamaya havale edilirse Milliyetçi Hareket Partisi Siyasi Partiler Kanunu’nun 100’üncü maddesine müzahir olarak gereğini zamanı geldiğinde inanmışlıkla yapacaktır.’’

Bu son cümle ile ilgili akıllarda oluşabilecek “acaba”ları engellemek için, söz konusu olan şeyin, “eğer siz dava açmazsanız, biz MHP olarak dava açılması için başvuracağız” anlamına geldiğini söyleyelim. Zira 100. maddede dava açılmasının üç yolundan biri olarak “bir siyasi partinin istemi” de yer alıyor. Ayrıca Bahçeli, HDP’nin yanında “diğer marjinal terör partileri”ni de sayıyor. Bunu da not etmiş olalım.

6-8 Ekim serhıldanının her fırsatta tekrar ve tekrar dile getiriyor dinci faşizm. Hem bir korkunun ifadesi olarak, hem de hasmı tehdit etme aracı olarak dile getiriliyor. Korku ifadesidir, çünkü söz konusu serhıldan bir silahlı halk ayaklanması niteliğini taşıyordu. O dönem ancak Öcalan’ın çağrısı ile durdurulabilmiştir. Altını çizelim. Bu silahlı ayaklanma karşısında dehşete düşen devlet ve dinci faşist iktidar, apar topar İmralı’nın yolunu tutmuş, Öcalan’dan aldığı yazılı not ile ayaklanmacı güçlerin daha ileri gitmemesini sağlayabilmiştir.

Tehdit aracıdır, çünkü sadece Demirtaş ve HDP’yi suçlamak için değil, tüm “toplumsal muhalefet eylemleri” karşısında iktidar tarafından gündeme getirilmektedir. Örneğin Bahçeli, Boğaziçili öğrencileri şöyle tehdit ediyor: “Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmasına itiraz edenlerin, sırtlarını dönerek şovmenlik yapanların, terör örgütleriyle aynı kümeye girenlerin 6-8 Ekim olaylarından ders almaları, sivil itaatsizlik çarpıklığına özenmemeleri samimi tavsiyemdir.”(abç)

Öğrenciler üzerinden “toplumsal muhalefete” böyle göz dağı veren Bahçeli, ABD’deki Capitol baskını ile koşutluk kuruyor ve sandıkla/seçimle gitmeyeceklerini ilan ediyor: “Ayrıca 24 Haziran Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri’nin ardından CHP adayı etrafında şekillenen ve sokak tartışmalarıyla temellenen tehlikeli söylemler, 3 Kasım 2020 ABD Başkan Seçimi’nden sonra tetiklenen kavga ve kutuplaşma ortamıyla amaç-araç itibariyle farklı görülmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti sokakta kurulmamış, sokak sokak eylem yapan görevli ajanlara rehin bırakılmayacaktır.”

Böylece Bahçeli’nin bu açıklamasıyla bir kez daha teyit etmiş oluyoruz ki, dinci faşist iktidar tarifsiz bir korku içinde. Bütün açıklamalarına ve bütün hamlelerine yön veren temel dürtü budur. Gerek RTE, gerek erken öten ortağı, hemen tüm konuşma ve açıklamalarında sözü sürekli Gezi’ye, 6-8 Ekim’e getirmektedir. Toplumsal devrim dalgasının yükseliş eğrisinin ürünleri olan bu iki büyük ayaklanma, dinci faşizm için korkunç bir karabasan. Bir türlü etkisini atamadıkları kabus.

Tüm bu gelişmeleri “hükümet partisinin seçimi kaybetme ihtimali karşısındaki girişimleriolarak yorumlayanlara, (Çavuşoğlu’nun “iktidarı size vereceğimizi mi sanıyorsunuz” itirafı bir yana) kamuoyu araştırmalarının şu sonucunu da hatırlatalım: “Hem muhalefet hem de iktidar partilerinde giderek aktörlerle ve kurumsal temsille seçmenler arasındaki kopuş artıyor.”

Dinci faşizmin ve bir bütün olarak sermaye sınıfının asıl kaygısının seçimler değil, daha derinde bir şeyler olduğunu anlamadınız mı hala?