Dert çok. Çeşit çeşit. Şairin dediği gibi “Hem dert çok, hem dert yok”. Ne tarafa dönsek, kimi dinlesek, hangi kesime yönelsek... irili ufaklı sorunlar yığını.

Kimi mevcut düzende çözülebilir nitelikte, kiminin çözümü ise sistemin yıkılmasına bağlı. Hepsi aynı dönemde, aynı zaman diliminde, aynı toplumun bağrında çıktı ortaya. Birbirini etkileyerek, besleyerek...

Son dönemdeki belli başlı haberlere sadece şöyle bir göz atmak bile yeterli. Asgari ücret, ücretsiz izinler, işten atmalar, işsizlik, sosyal medya tutuklamaları, seçilmişlerin tutuklanması, HDP’nin kapatılma tartışmaları, Kürdistan’da aralıksız süren baskın ve tutuklamalar, işkence ve gözaltılar, torba yasalar, birer kayyuma dönüşen rektör atamaları, çocuk istismarları, her geçen gün daha sarsıcı ve katlanılmaz hale gelen kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, AİHM kararları, AYM kararları, zindanlardaki baskılar, çevre katliamları, eğitim sorunları, yağma ve talan... Ve tüm bunları boydan boya kesen açlık, katlanılmaz yoksulluk.

Başka tarihsel dönemlerde belki önemli bir bölümü tek tek (veya bir dizi grup halinde) ele alınabilecek sorunlar, bugünkü gibi iç içe geçmiş bir yumak haline geldiğinde, genel olarak sorunların ayrı çözüm yolları da büyük oranda geçersizleşmiş olur. Hangi ipin ucunu tutsanız, hangi tekil sorunu ele alsanız, karşınıza bir bütün olarak yumağın kendisini, özcesi, sistem sorunun kendisini bulursunuz. Hemen her tekil sorun veya sorunlar dizisi, bizi genele götürüyor.

Olaylar ve gelişmeler yoğun; çok farklı alandan kopup gelen sorunlar iç içe geçip kaynaşmış. Bu yüzden yalnızca tekil sorunlarla uğraşmayı, kendini bununla sınırlamayı düşünen her hareket, bu “genel”in duvarına toslayıp kalıyor. Çözümsüzlüğe düşüyor. Ama öte yandan bu her tekil hareket, bilinçli bir şekilde onları bir araya getiren iradi bir yapı olmasa da, görünmez içsel bağların etkisiyle, nesnel bir bileşik harekete evriliyor. Büyük oranda kendiliğinden bir şekilde nesnel bir bileşik hareket oluşuyor.

Hemen her tekil hareket, kendisi hakkında tamamıyla kendisiyle sınırlanmış bir yanlış bilinç taşıyor. Sosyal reformistlerin ve oportünistlerin besleyip güçlendirdikleri yanlış bir bilinç... Ama hareketin nesnel dinamikleri kendiliğinden onları aşıyor. Genele, bütüne yöneliyor.

Tüm bu dağınık patlamalar zincirini birleştirecek bir genel patlama, bir büyük isyan, bir köklü kalkışma mayalanıyor. Özellikle pandeminin ağırlaştırdığı kriz, krizle birlikte çığ gibi büyüyen işsizlik, yoksulluk ve açlık, bu köklü kalkışmaya kuluçka işlevi görüyor.

Salt bir propaganda değil bugün açlık. Şiddeti ancak büyük yıkım savaşlarıyla ölçülebilecek bir yoksullaşma ve açlık yaşanıyor. Artık her türlü makyajlı rakamları aşan, her tür sansür duvarını parçalayan, her tür baskı ve tehdidi anlamsız kılan bir açlık, yokluk var. Ve sürekli derinleşiyor.

Emekçi yığınlar kelimenin gerçek anlamında bir açlık, elle tutulur, gerçek, somut bir açlık yaygınlaşıyor. Pazar yerlerinde çürüdüğü için çöpe dökülen sebze ve meyveleri topluyorlar, çöplerden yiyecek ayıklıyorlar, sokaklarda “atık yemek” istiyorlar... Bunlar tekil olaylar değil. Dönemi karakterize eden bir genelliğe sahip olaylar. Tüm diğer sorunları boydan boya kesen kırmızı çizgidir artık açlık ve yokluk.

Açlık nasıl bir felakettir? Bu, kelimelerle tarif edilemez bir felakettir. Öyle ki, açlık, diğer tüm sorunları, tüm problemleri, tüm dertleri ikinci plana itip kendisini öne çıkaran bir felakettir. Anlamak için yaşamak gerekir. Şimdi, emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin ezici bir kesimi bu felaketi yaşıyor. Emekçi sınıflar, yoksul kitleler, sömürülen, ezilen halklar açısından günümüzün ve önümüzdeki yılın gerçek felaketi işte bu olacak.

Ve biz, tüm tekil sorunların yarattığı öfke ve çözüm girişimlerinin, bu “genel felaket” içinde birleşerek yıkıcı isyanları tetiklediğine tanık olacağız. İşte o zaman, her tekil sorunun çözümünün genel çözümle iç içe geçtiği, ona “endekslendiği” en geniş kesimler tarafından net olarak görülecek. Pratik hareketin kendisi, her tür sorunun çözümünün iktidar sorunun çözümüne bağlanmış olduğunu görecek. “Şimdi Devrim Zamanı” belgisinin her alanın temel sloganı haline geldiği herkes tarafından anlaşılacak.