Ekonomik yıkımın boyutları her geçen gün artıyor. Salt rakamlara yansımıyor yıkım. Bizzat pratik yaşamda büyük bir eylem dalgasının mayalanmasını hızlandırıyor.

Sahibinin muhasebecisi pozisyonundaki TÜİK, yıllık tüketici enflasyonunu %14.6 olarak duyurdu. Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu ise, bizzat TÜİK’in ürün sepetini kullanarak, yani TÜİK’in temel aldığı ürünlerin aynısını kullanarak, enflasyonun %36.7 olduğunu hesapladı. Yani resmi hesaplamanın 2,5 katı bir enflasyon olduğu sonucuna ulaştı.

Asgari ücret (ve buna bağlı olarak memur ve emekli maaşları) belirlenirken, bu resmi enflasyon rakamlarına göre hareket etti sermaye ve onun devleti. Hatta “enflasyon üzerinde %7’lik refah payı verdik” diye hava attı patronlar kulübü TİSK. Bunun yalan olduğu o zaman da biliniyordu. Şimdi istatistiklerle net bir şekilde de görülmüş oldu.

Konunun önemi şurada. İşçiler ve tüm emekçi kesim zaten korkunç bir yoksulluk içindeydi. Bizzat bu asgari ücret ve memur/emekli maaş artışı oranları enflasyonun en az 15 puan altında kaldığı için, yıkımın, yoksulluğun, açlığın boyutları inanılmaz bir düzeye çıkacak. Daha şimdiden bunaltıcı bir yoklukla boğuşan milyonlarca emekçi için hayat, önümüzdeki dönemde kesinlikle hiçbir şekilde katlanılamaz hale gelecek.

İşçilerin dışında, özellikle küçük (ve hatta orta ölçekli) esnaf, olağan ekonomik krizin ötesinde, bizzat pandemi süreci yüzünden tamamen iflasa sürüklendi. Geçen yıl boyunca 120 gün kapalı kaldı pek çok küçük işletme. Özellikle de gastronomi ve eğlence sektöründekiler. Ve tabii bu işletmelerin çalışamaması yüzünden, hemen tümden güvencesiz çalışan sayıları yüz binleri bulan işçi de tüm geçim imkanlarını yitirdi.

Daha önce çeşitli eylemlere, küçük patlamalara tanık olduk. En son “yılbaşı kısıtlamaları” ile son umutları da tükenen esnaflar bir dizi eyleme hazırlanıyor. Örneğin 5 Ocak’ta Kadıköy İskele Meydanı'nda bir eylem yapılacak. Esnaflar eylem gerekçelerini ve son derece naif istemlerini şöyle sıralıyor: “Bu süreçte ücretsiz izin ve kısa çalışma ödeneği en az asgari ücret düzeyinde verilmeli. Esnafa sicil affı getirilerek, bankalardan kredi çekebilmelerinin yolu açılmalı. Mevcut kredilerin faizsiz ertelenmesi, esnafa kira yardımı yapılması gerekiyor. Aksi takdirde esnaf batacak ve büyük ölçüde işsizlik artacak. Bu işin maddi boyutu bir yana, eğer önlem alınmazsa toplumda çok büyük psikolojik sorunlar baş gösterecektir. Personeller günde 39 lira ile geçinmeye çalışıyor maalesef ve öngörülemez bir durum söz konusu. Bu da insanlarda ciddi anlamda endişe ve kaygı yaratmakta.”

Eyleme; Kadıköy, Beşiktaş, Beyoğlu, Avcılar, Küçükçekmece Esnaf Dernekleri, Kafe Bar Çalışanları Dayanışması, Türkiye Tekel Bayiler Platformu, Otel ve Turizm İşçileri Sendikası, İstanbul Aşçılar Derneği katılacak. Bu eylemlerin giderek daha yaygın hale geleceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok.

Ekonomik yıkım genişledikçe eyleme geçen işçi ve emekçi kesimi de genişliyor. En geri sendikalar dahi eyleme sürükleniyor. Hemen tamamı sistem içi bakışla malul sınırlı talepler uğruna da olsa harekete geçiyorlar. Tek tek ele alındığında genellikle günlük yakıcı talepler uğruna sürdürülüyor mücadeleler. Çünkü bizzat “ekmek davası” her şeyin önüne geçiyor. Hayatta kalmak, yaşamını sürdürebilmek en yakıcı sorun haline geliyor.

Kendi içinde sınırlı tüm tekil hareketler, birbirinden bağımsız bir şekilde aynı dönemde ortaya çıktığında işin rengi değişiyor. Hepsi üst üste biniyor, birbirinden bağımsız aynı hedefe yöneliyor. Çünkü çok geniş bir yelpazeyi tamamen birbirinden bağımsız harekete geçmeye zorlayan ortak bir zeminin var. Bu ortak zemin bizzat kapitalizmin kendisidir. Tüm dünyada benzer sorunlar ve benzer sonuçlar yaratmaktadır.

Başka tarihsel dönemlerde birbirinden ayrı ele alınabilecek sorunlar, bugünkü gibi iç içe geçmiş bir yumak haline geldiğinde, genel olarak sorunların ayrı çözüm yolları da büyük oranda geçersizleşiyor. Hangi ipin ucunu tutsanız, hangi tekil sorunu ele alsanız, karşınıza bir bütün olarak yumağın kendisini buluyorsunuz. Hemen her tekil sorun veya sorunlar dizisi, bizi genele götürüyor.

Hele dinci faşist iktidar özelinde egemenliğini sürdürmek için elinde çıplak zordan başka bir şeyi kalmayan Türk tekelci kapitalist düzeni, tüm bu ayrı (birbirinden bağımsız) hareketleri bizzat kendisi aynı merkeze yönlendiriyor. Tıpkı şu anda Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini küçük çaplı isyana sevk eden rektör atamasında olduğu gibi!

Sonuçta her tekil hareket, bilinçli bir şekilde onları bir araya getiren iradi bir yapı olmasa da, görünmez içsel bağların etkisiyle, nesnel bir bileşik harekete evriliyor. Büyük oranda kendiliğinden bir şekilde nesnel birleşik hareket oluşuyor.

Hareketin nesnel gelişimi böyle olsa da, onun öznel gelişimi, bilinç durumu, bu kendiliğinden gelişime ayak uyduramıyor çoğu zaman. Eski kalıplar, eski alışkanlıklar ve önyargılar baskın geliyor: Tek tek sorunlarla uğraşmak, tek tek hak talepleriyle yetinmek, “yakıcı olanı” tek başına ele almak... Ve bu türden gelişen her hareket dönüp dolaşıp “genel”in duvarına tosluyor, çözümsüzlüğe düşüyor. Böyle olması da kaçınılmaz.

Hayatın akışı bizzat tüm sorunların ana kaynağına yönelmeyi günün yakıcı ve temel görevi haline getirmektedir. Bu düzenin yıkılması ve emeğin iktidarının kurulması güncel görevdir. Bilinç, bu nesnelliğe ayak uydurmak zorunda.