Malum, şu aralar Türkiye Doğu Akdeniz başta, bir dizi savaş cephesinde at koşturuyor. Libya’ya “yasa dışı silah sevkıyatı” konusunda iyiden iyiye köşeye sıkıştırılıyor. Uydularla adım adım izleniyor “Türkiye’nin hayalet gemileri”. Aynen bu ifadeyi kullanıyorlar Avrupa basınında. Sadece uydularla izlemekle kalmıyorlar, dinci çetelerin her tür sosyal medya paylaşımları üzerinden tek tek hangi gemilerin olduğunu tespit ediyorlar. Ankara’nın dosyası kabarıyor.

Bu silah ve tosuncuk (dinci çete) sevkıyatı gittikçe yayılıyor. Önce tüm dünyadan bu tosuncukları bir mıknatıs gibi çekti Türkiye. Onları eğitmek için kamplar kurdu. Kuşkusuz ABD-CIA patentli bir planın merkez üssü olmaktı ilk başlardaki misyonu. Adana, Antakya, Antep... çok uluslu emperyalist planın merkez üsleri olarak işlev gördüler. Körfez'in paracıkları bu plan için aktı. CIA’in orkestra şefliğinde Suriye, bir dinci faşist çete üretim yeri olarak tarumar edildi. Ağızlar kulaklardaydı. Şam düşmek üzereydi. Artık Emevi Camii’nde cuma namazı kılma hayalleri alenen dillendiriliyordu. Olmadı. Rusya devreye girdi. Adım adım işler tersine döndü.

Tosuncuklar işi beceremeyince en sonu doğrudan işin sahipleri devreye girdi. Türkiye, Suriye’nin ve Rojava’nın belirli bölgelerini doğrudan işgal ederek “tosuncuk üretim çiftliği” projesini doğrudan üstlenmiş oldu. Meşum SADAT, tam da bu dönemin ve bu misyonun karanlık ürününden başka bir şey değil.

Böylece dinci faşist iktidar yönetiminde Ankara, bir “bölgesel karşı-devrim merkezi” olma özelliğini, “karşı-devrim ihraç etme” misyonuyla güncellemiş oldu. Bu aşamadan sonra SADAT ve tosuncuklarını farklı coğrafyalarda görmeye başladık. Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen bu dinci gerici çeteler, bu şeriatçı tosuncuklar, SADAT’ın “kurumsal yapısı” altında bir etikete, bir ihraç ürününe, düpedüz bir “ticari mal”a dönüştüler. Hatta bu özellikleri “mal pazarlığı” eşliğinde sağa sola gönderildiklerinde apaçık belirginleşmiş oldu.

Suriye’nin hemen ardından Libya’ya, İhvancı Serrac saflarına taşındı bu tosuncuklar uçaklarla. Ardından gemiler dolusu silahlar gönderildi. Hala da gönderiliyor. Derken Karabağ (Artsakh) savaşı öncesinde Nahçıvan ve Bakü’ye taşındıklarının kanıtları internete düştü. Videolar, fotoğraflar, mal pazarlığı usulü ücret anlaşmaları... Savaşın bitiminden sonra 900 kadarının yeniden Suriye’ye gönderildiği haberleri yer aldı medyada.

Dinci faşist iktidar ve özellikle SADAT’ı bir paravan olarak kullanan RTE açısından alabildiğine karlı bir ticarete dönüştü iş. Birkaç gün önce ANF, Afrin’de üslenen “Süleyman Şah Tugayları”nın Keşmir’e gönderilecekleri bilgisini geçti. Söz konusu tosuncukların şeflerine dayandırıyordu haberi. Grubun lideri Ebu Emşa'nın, Afrin'de üyelerine yaptığı konuşmada, Türk yetkililerin kendisinden Keşmir'e gitmek isteyen savaşçıların isimlerinden oluşan bir liste istediği ve Keşmir'e gidecek her bir cihatçıya 2 bin dolar ödeneceğini söylediği aktarıldı. Ve yerel kaynaklar bu tarz gelişmelerin Azez, Cerablus, Bab, Afrin ve İdlib'de yürüdüğünü kaydetti. “Tosuncuk üretim çiftliği” tam gaz çalışıyor demek ki!

Haber elbette Hindistan’da yankı buldu. India Today, “Erdoğan 2 bin dolar ödeyerek Keşmir'e paralı asker yolluyor” başlığıyla haberleştirdi bu olayı. Ardından Yunan basını da “Erdoğan Keşmir'e paralı asker yolluyor” başlığıyla yineledi haberleri.

Kuşkusuz Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği bu haberi yalanladı. Ama yalanlamanın bir önemi yok. Keşmir’e tosuncuk gönderilip gönderilmeyeceğinin doğru olması ya da olmaması da pek bir şey değiştirmiyor. O bölge zaten ziyadesiyle dinci çete barındırmakta ve Pakistan istihbaratı tüm bu çetelerle alabildiğine sıkı fıkı. Mesele bizzat dinci faşist iktidar ve onun başının, salt “ideolojik saiklerle” değil, aynı zamanda “ticari saiklerle” dünyanın çeşitli bölgelerine dinci çete ve silah/mühimmat sevkıyatını alabildiğine yaygınlaştırmış olmasıdır. Serseri mayın gibi dünyanın çeşitli bölgelerine gerilim, çatışma ve savaş ihraç eder hale geldi Türkiye. Ve tabii bu “ihraç” aynı zamanda vurucu karşı-devrim güçlerinin çeşitli bölgelere yerleştirilmesi anlamına da geliyor.

Bir bütün olarak Suriye’yi “dinci çete yetiştirme merkezine dönüştürme” planı 2015’te Rusya’nın sahaya inişiyle akamete uğrasa da, Türkiye'nin şimdilik “kemirdiği” işgal topraklarında bu “çiftlikler” işler haldedir. Suriye'deki TSK işgalinin bitirilmesi, yakın ve uzak coğrafya açısından bir karşı-devrim merkezinin yok edilmesi anlamına gelecektir.