Makyajlı enflasyon rakamları bile uçuşa geçti. Artışlara paralel olarak yoksulluk katlanıyor. Alım gücü inanılmaz bir hızla düşüyor. Bu şartlarda yeni asgari ücreti belirleyecek komisyon masaya oturuyor.

Masa dediysek, 5+5+5 formülünden oluşan bir “patron masası”! İşçileri temsilen beş kişi, patronları temsilen beş kişi, ve “hakem” niyetine devletten beş kişi! Kurgu böyle. Devlet sermaye sınıfının has örgütü olarak masada zaten. İşçiler namına kalıyor beş kişi. Bu beş kişinin de kaçının işçilerden yana olduğuna artık, varın siz karar verin!

Asgari ücret şu an 2324 TL. Ve ücretlerin %60’ı (resmi olarak geçen yıl sonu itibariyle %43,6) asgari ücret. Bu haliyle asgari ücret, yalın/vasıfsız emeğin ücreti değil, resmen ülkenin ücret ortalamasını teşkil ediyor! (Resmi ücret ortalaması sadece 3 bin TL!) Hoş, pandemi ile birlikte ücretsiz izin yasalaştığı için pek çok işçi bu korkunç sefalet düzeyindeki ücretin yarısıyla (yaklaşık 1168 TL) “yaşamak” zorunda! Durum gerçekten korkunç. Neresinden tutulsa elinde kalır.

Asgari ücret, teorik olarak, vasıfsız/yalın emek-gücünün değeridir, daha doğrusu bu değerin parasal ifadesi olarak fiyatıdır. Tarihsel döneme ve bulunulan ülkeye göre farklılık gösterse de, yaklaşık olarak hesaplanabilen bir büyüklüktür. Ülkenin mevcut iktisadi dengelerine, alım gücüne, kültürel şekillenişine vb. bağlı olarak oluşur bu büyüklük. Tam da bu yüzden, edilgen anlamda bir nesnellik değil, canlı etki anlamda öznel yönler içeren bir nesnelliktir. Genelde emek ile sermayenin mücadelesine bağlı olarak sınırlı değişimler gösterir emek-gücünün değeri. Kapitalizmin tüm dünyada gelişme ve bütünleşmesine koşut olarak tüm dünyada “aşağıda eşitleme” dinamiği işlemektedir. Tüm dünyada işçi ücretleri üzerinde yoğun bir baskı söz konusudur.

Patron, bu emek-gücünün değerini tam ödemiş olsa bile bir emek sömürüsü üzerinden kâr (artı-değer) vardır. Lakin hemen hiçbir yerde ve hemen hiçbir dönem patronlar emek-gücünün değerini ödemezler. Sürekli aşağı, daha aşağı çekmenin derdindedirler. Kapitalistin gözünde bir maliyet ögesi olan ücretler ne kadar aşağı çekilirse, fiyatlar aynı kalmak kaydıyla kar o kadar artacaktır. Yahut fiyatları aşağı çekerek rekabet gücünü artırmak, satışların yükselmesi ve kar kitlesinin artması mümkün olacaktır. Haliyle kapitalistler açısından genel olarak ücretlerin aşağı çekilmesi son derece önemlidir. Asgari ücret ise, ücretlerin genel düzeyi üzerinde bir ölçüt, bir baskı oluşturan önemli bir etkendir. Bu yüzden kapitalistler bu “asgari”yi, neredeyse Nazi toplama kamplarındaki maliyet düzeyine indirme yolunda bastırdıkça bastırır.

Sendikalar, en uzlaşmacısı bile, her yıl asgari geçim seviyesini hesaplamaya çalışır. Kuşkusuz “patron örgütleri” de karşı taraftan aynı şeyleri yapar. En geri sendikaların hesapladığı rakamlar bile mevcut asgari ücreti rahat ikiye katlayacak bir seviyededir. “Tek bir bekar işçinin geçimi” hesabı, yaklaşık olarak niteliksiz/yalın emeğin emek-gücü değeridir. Ya da dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı, hane geliri açısından, bir işçi ailesinin aylık toplam kazancının olması gereken asgari düzeydir, ki işçi ailelerinin kadın ve erkek her ikisinin de çalışıyor olması üzerinden bir hesapla, yine yaklaşık olarak, niteliksiz/yalın emeğin emek-gücü değerinin iki katına denk düşer. Kuşkusuz tüm bunlar göreli değerler. Başta da bahsettiğimiz gibi organik bir yapıdır bu ve emek ile sermayenin genel mücadelesine bağlı olarak belirli bir aralıkta dalgalanır.

Şu anda Türkiye, kapitalist sınıf için ucuz emek cennetidir. Hem de ne cennet! Açlık sınırının bile altında olan asgari ücreti bile uygulamayan, salgını bahane edip “ücretsiz izin” vahşetini yasalaştırarak asgari ücretin yarısını alabildiğine yaygınlaştırmaya çalışan bir işçi düşmanı rejimdir Türk tekelci kapitalist düzeni. Patronlar için ucuz emek yetmez. Bu yüzden, sözde işçi ücretlerine yapılacak katkılar bile, tuhaf bir şekilde, “patronlara destek” üzerinden yapılmaktadır. Kapitalistler işçi çıkarmasın, “işçilerimiz mağdur olmasın” diye, işçi sigortasının patrona ait kısmını da yine işçi öder Sigorta Fonu’ndan! Yetmez, patronlara vergi muafiyeti getirilir. Bütçeden ek destek verilir.

İşçi sınıfı, sendikalar(?), çeşitli işçi örgütleri asgari ücreti artırmak için canını dişine takar. Paralar patronlara akar. Çarklar çalışır. Düzen işçinin yoksulluğu, sefaleti, eti ve kanı üzerine kurulmuştur. Çember içinde dolan dur!

Artık bu çemberin parçalanması, bu düzenin havaya uçurulması “asgari görev” olmuştur.