Ankara cephesinde hummalı bir çalışma devam ediyor. Birilerinin ağzı kulaklarında. Fısıltılar ortalığı kapladı: “Fabrika ayarlarına dönüyor!” Sahnede bir tek yeni “yetmez ama evet”çiler eksik. Yakında onlar da sökün eder artık.

Bir gece yarısı operasyonu ile Merkez Bankası başkanı çekildi kızağa. Yerine “piyasalara güven verecek biri” diye Ağbal getirildi. Bir sonraki akşam Damat evlere şenlik bir şekilde istifa etti. Zavallı Damat! Öğrendik ki istifasını kendi televizyon ve gazetesinde bile yayımlatamamış, son çare instagrama başvurmuş!

Damat gidince piyasalar çıldırdı! Öylesine bir çılgınlık ki, kayınpederin “faiz sebeptir, enflasyon sonuç” tekerlemesi bile bozamadı henüz keyifleri.

Adalet Bakanı kafasına saksı düşmüşcesine anayasayı ve Anayasa Mahkemesi’ni anımsadı. Antik Roma belgisini haykırdı: Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun! Derken Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar veren hakimlerin isimlerinin istendiği haberleri servis edildi basına.

Hepsi bu değil. Davutoğlu dönemindeki bakanlar yeniden göreve çağrıldı, parti içi konumlanmalar yenilendi. RTE, “milletin bize açtığı kredi sınırsız değildir” dedi... Ama daha önemlisi, bizzat “şahsım” olarak (yerli ve yabancı) “iş dünyasına” seslendi: “Ekonomi politikalarımızı, fiyat istikrarı, dengeli büyüme ve makro ekonomik istikrar olmak üzere 3 sac ayağı üzerinde inşa edeceğiz. Uzun süreli tasarruflar için elverişli ortam hazırlıyoruz. Yurtiçi tasarruflar ve uluslararası yatırımlarla finanse edilen büyüme yapısı oluşturuyoruz. Güvene ve istikrara dayalı bir iş ortamı tesis ediyoruz. Ekonomi yönetimindeki koordinasyonu güçlendirerek politikalarımızın hayata geçmesini sağlayacağız. Para ve maliye politikalar ile finansal politika arasındaki istikrarı artıracağız. Yatırımın iyileştirilmesi yoluyla iş ve yatırım ortamını cazip hale getirmek istiyoruz. Küresel ve milli ekonomideki tüm senaryoları çalışıyor, ülkemiz için en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ülke risk primini düşüreceğiz. Türk Lirasına ve Türk ekonomisine güvenen yatırımcılara her türlü kolaylığı gösterecek desteği vereceğiz.” Daha sonra “acı reçete”den bile bahsetti. Artık daha ne yapsın!

Ekonomi yazınına göre “iş dünyası” Erdoğan’ın açıklamalarını “yerinde ve gerekli” buldu. Gazetelere yansıyanlara göre “Mesajları yerinde ve gerekliydivurgularıyla değerlendiren iş dünyası temsilcileri, ekonomiye bakışın kısa vadeden orta vadeye kayması, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve fiyat istikrarı ile yatırım için güven ortamının oluşturulması yönündeki beyanların yaşanan tıkanıkların önünü açacağına vurgu yaptı.”

TÜSİAD, MÜSİAD, DEİK, TİM, YASED, İTO, İSO... liste uzayıp gidiyor. Her biri farklı sözlerle RTE’ye destek açıklamaları yaptılar. Bir takım tedirginlikler olsa da, sermaye camiası Damat’ın gidişini ve atılan adımları, açıklamaları destekliyorlar. Benzer bir yaklaşım emperyalist kuruluşlardan da geldi. Bu arada Damat’ın istifasını takiben 1 milyar dolarlık “yabancı sermaye girişi” olduğu haberleri de basına yansıdı.

Öncelikle bir noktaya işaret etmek lazım. Büyük başlar böyle ellerini ovuşturarak destek açıklaması yapıyorsa, ortada paylaşılacak bir leş var demektir. Hükümet, hükümetin başı, bu en büyüklerle birilerini mideye indirme konusunda anlaşmış olsa gerek. Ortalıkta deprem etkisi yaratacak bunca olayın tekelci sermaye kodamanları arasında böylesine coşkuyla karşılanmasının başka izahı olamaz. Yakın dönemde kimlerin mideye indirileceğini hep birlikte göreceğiz.

Şu “hukuk alanında” yapılan açıklamalara gelelim. Sermaye sözcülerinin deyimiyle “güven veren açıklamalar”, ve tabii bu arada özellikle Kavala ve Anayasa Mahkemesi konusu, ikinci bir “papazı bırakma” vakasıdır sadece. Bundan öte bir anlamı yoktur.

Ama öte yandan, dinci faşist iktidardaki bu “ton değişikliği”, hatta kendi tabanı açısından “diz çökme” olarak anlaşılabilecek manevraları, başka bir şeyin göstergesidir. Akıldan asla çıkarılmaması gereken genel kuraldır. Burjuvazi (ve elbette onun hükümeti) bir yöntemden diğerine kendi istek ve keyfine göre geçiş yapmaz. Sınıflar savaşı bu türden değişiklikleri zorunlu kıldığı için yapar. Söylem düzeyinde de olsa herhangi bir “yumuşama” çıkıyorsa ortaya, “hak, hukuk” lafları üst perdeden dile getirilmeye başlanıyorsa, bu, eski yöntemlerle işlerin artık sürdürülemediğinin itirafıdır.

Olaylar hızlandı. Ya uzlaşmacılar üzerinden burjuva çözüm yolu, ya bir ayaklanmayla birleşik devrimin zaferi... Bu ikilem her geçen gün daha yakıcı bir şekilde kendini dayatıyor.