Yoksulluk her yerde dizboyu. Artık kimsenin inkar edemeyeceği, başını diğer tarafa çeviremeyeceği kadar açık ve net olarak görülüyor.

Yoksulluğu bir lokma bir hırkaya muhtaç olmak, tüp kuyruklarına girmek olarak görenler, “cep telefonun var” tarzı pişkince bahaneler uyduradursun, sermaye sınıfı kendince önlemler almak, yoksulluğu hafifletmek ya da görünmez kılmak için naif önlemler alıyor.

80-90'lı yılları yaşayanlar hatırlarlar. Bir ürünün eksikliği, bir ürünün fazlalığı “pazarlama” taktikleriyle giderilirdi. Bir dönem pahalılıktan dolayı et gibi protein içeren besinlere ulaşılamadığında varolan tek tv kanalında ve gazetelerde yeşil mercimeğin faydaları, zengin protein içeriği, mercimekle yapılabilecek envai çeşit yemek tarifi boy gösterir olmuştu. Meali “et bulamıyorsanız mercimek yeyin” idi.

Bugün her şey açık seçik olarak yapılıyor. Halka “porsiyonları küçültün” derken, ziyafetlerde “mütevazi menü”lerde ejder meyveli smotiler boy gösteriyor. Bir tarafta alabildiğine büyüyen debdebe ve sefahat, diğer tarafta büyüyen yoksulluk ve umutsuzluk...

Bir sosyal medya ilanı karşımıza çıkıyor birkaç hafta önce. “Sevdiğin restoranlarda fazla üretilen günlük pişirilmiş taze yemekleri yarı fiyatına yemek ister misin?” diye soruyor afişinde ve bahsi geçen sosyal medya uygulaması ile, artan yemekleri yarı fiyatına satmayı vadediyor. Diyor ki bize, “restoranlarda pişen günlük taze yemekleri satın almaya, yemeye, ailenize yedirmeye bütçeniz elvermiyor, biz size artık yemek satalım”. Yani bir nevi, restoranların arkasında çöp kutularını karıştırıp artan yemekleri toplamamanın modern versiyonu.

Bilinir, büyük restoranlar ve yemek firmaları, pastaneler vb günlük olarak yemek üretir ve artanlar o gece çöpe dökülür ve sabaha her şey yeniden başlar. “Merhametli” olanlar kalan yiyecekleri işçilerine yahut ihtiyacı olanlara dağıtır, ama çoğunlukla işçilerin oradan bir dilim ekmek dahi alması hırsızlık olarak adlandırılır ve işten kovulma sebebidir. Son yıllarda fırınlarda ve marketlerde yarı fiyatına satılan bir gün önceki bayat ekmekler de buna örnektir. Yoksulsan, açsan, günlük fırında pişen ekmeklere de layık değilsin. Ya fırına bir “hayırsever”in bıraktığı “askıda ekmek”ten var mı diye sorarsın ya da yarı fiyatına bayat ekmek alırsın.

Hemen ertesi günü sosyal medyada bir diğer habere rastlıyoruz. First Lady, sarayın mutfağında boy gösteriyor, manşette ise “Sade Hayat Saray Mutfağında” diyor. Alt başlıklardan biri ise “Mangoyu kurutup saklayın”... Halka yarı fiyatına bayat yemeğe muhtaç edenler, fazla mangolar bozulmasın diye kurutmayı öneriyor. Ekmek bulamayanlara pasta yemeyi önerenlerin akıbeti malumumuz. Mütevazi mutfaklarında ejder meyveli smotjie içip mango kurutanlar için de geri sayım sürüyor...

Sibel Deniz