Ciğerlerimiz yanıyor. Sadece ülkemizde ya da belli bir coğrafyada değil, dünyanın pek çok yeri yangınlarla sarsılıyor. Kuzey yarı-kürede sıcaklık olağanüstü düzeye ulaştı ve bu pek çok etkenle birleşip yangınlara dönüşüyor.

Son 3 günde hemen her saat başı yeni bir yerde yangının başladığı, yahut yeni yerlere sıçradığı haberleri duyuldu. Soma, Manavgat. Marmaris, Muğla, Bodrum, İzmit-Körfez, Silifke, Datça, Kilis, Köyceğiz, Milas, Didim, Alanya, Kütahya, Kayseri, Akseki, Adana... liste uzayıp gidiyor. Yangınlarda 24 saat geride bırakılırken, 42 yangının kontrol altına alındığı, 21 yangının da sürdüğü açıklanıyordu bakanlık tarafından... Ancak yeni yangın haberleri de gelmeye devam ediyordu...

Yangınların sebebine dair çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. “PKK’liler yaptı, iki tanesini yakaladık” denildi, “çevre temizliği-düzenlemesi yaparken yandı” denildi, “çocuklar kitapları yakarken kontrolden çıktı” denildi... Bunun terör eylemi olduğu kısmının Manisa valiliğince yalanlandığı notunu düşerek devam edelim. Güney Avrupa'daki sıcak hava dalgası, on yıllardır görülen yüksek değerde. Ülkemizde de, özellikle güney kesimlerde son haftalarda sıcaklığın 50 dereceleri gördüğü bilinen gerçekler. Bu durum, ABD ve Kanada için de çok farklı değil. Birdenbire parlayan orman yangınlarının yanı sıra, geçtiğimiz hafta sıcak havadan dolayı onlarca insanın fenalaşarak öldüğü haberleri ile karşılaştık.

Yangınlar, ilk çıkış bahanesi ne olursa olsun, sıcak hava kaynaklı bu net. Bozkır en ufak bir kıvılcımda tutuşmaya meyilli. Bu bazen kontrolsüz bir ateş, bazen de sorumsuzca atılan cam kırıkları... Sonuç ise yanan ciğerlerimiz, ağaçlar, doğal bitki örtüsü, hayvanlar... Bu defa evler, çiftlikler, otel ve hastaneler de alevlerden dumanlardan payına düşeni aldı. Yetkililerin ilk açıklamaları “can kaybı olmadı” yönünde ise de, milyonlarca hayvan yandı, bir o kadarı da evlerinden oldu...

“Yangın” için doğal sebepler dedik. Ama bu demek değil ki yanıp gitmek kaderimiz... Hemen her ülkede yaz mevsimlerinde yaşanan bu doğal felaket, bizim ülkemizde katlanarak doğa üstü felakete dönüşüyor. Yıllardır her yangın mevsimi dile getirilen sorunlar, aynı şekilde her yıl yenilenerek karşımıza çıkıyor. En bariz örneği, yangınların ilk 24 saatinde Muğla Belediye Başkanının feryadı oldu. Belediye Başkanı, “Yangın için THK'den kimseye ulaşamadım” diyor. Yangınlarda yangın uçakları ve helikopterleriyle ilk müdahale etmesi gereken Türk Hava Kurumu’nda öğle saatlerinden itibaren kimseye ulaşılamıyor, “yarın sabah arayın” deniliyor. Bu süre zarfında yanan hektarlar, yok olan ormanlar, canlar bürokratların rahatından daha önemli değil ya!..

Diğer taraftan dinci gerici cenahın temsilcileri “Uçak gerekmez, tekbir getirin söner” diyebiliyor büyük aymazlıkla. Ve Rus medyası, Rusya’dan gönderilen uçakların Manavgat’ta yangın söndürme çalışmalarını yayınlıyor. Sosyal medyada halkın el birliği ile mahsur kalanları kurtarmaya çalıştığı, imkanları ile ateşi söndürmeye devam ettiği görülüyor. Çevre belediyeler itfaiye araçlarını sevk ettiklerini duyuruyor.

Yangınların önüne geçebilmek adına, İzmir’de, Balıkesir’de ormanlara giriş ve çıkışlara yasak getirildi. İHA’lar kiralandı yangınla mücadele adına; soruşturmalar başlatıldı nedenine dair... Ancak bunlar ne ülkenin dört bir yanında dönümlerce ormanlık alanın yol olmasına engel olamadı, köylerin, çiftliklerin yanmasına, dört ayaklı canlarımızın yok olmasına engel olamadı. İhtiyaç anında yangın söndürme uçakları ya da helikopterleri yoktu. Ve muktedirler bildiğimzi gibi... hemen dayanışma için İBAN numaraları verilmeye başlandı, yardım SMS’leri atıldı... Sanki artık halklar bu yardımların asla yangınları önlemek ve söndürmek için kullanılmadığını bilmiyor gibi... Ve bu yangınların ardından “orman vasfını yitirmiş araziler”in nasıl ranta açılacağını bilmiyormuş gibi...

Ormanlık araziler, köyler, evler, oteller, yaralanan, ölen insanlar... Her geçen gün yangının bilançosu büyüyor. Ve söndürme çabalarına rağmen yayılmasını yerleşim merkezlerine doğru sürdürüyor...

Dışişleri Bakanı Mevlit Çavuşoğlu gidiyor Antalya Manavgat’a... 3 kişi ölmüş... Halk öfkeli... Vali ve Emniyet Müdüründen oluşan kortejiyle halkın yanına giden bakan halkın öfkesinden, sorularından kaçmak için “3 uçağımız vardı, 3'ü de buradaydı" yanıtı verince öfke daha büyüdü... “Türkiye Cumhuriyetinin sadece 3 tane mi uçağı var?..” Oysa daha birkaç hafta önce bir bölgeye her bakanın kendi uçağıyla ayrı ayrı gittiği haberleri ayuka çıkmışken, bürokratlarının her birinin gerek şahsi gerek devletin tahsis ettiği uçakları bulunurken, “yangın söndürmek” için sadece 3 uçağının olması, zaten sorunun asıl boyutunu gözler önüne seriyor.

Sorgulanması ve hesap sorulması gereken şey bu... Yangınları yahut çıkışını önleyemiyorsak da, neden söndüremiyoruz??? Neden bunu her afette olduğu gibi yerel halkın çabasına ve “bağışlarına” bırakıyoruz??

Sorulması gerekenler bunlar...

Eklemeden geçmeyelim. 24 saat önce Van Başkale’de bir sel felaketi yaşandı... Ancak bunca zaman geçtiği halde hiçbir yardım gelmediği, hiçbir yetkili-kurum gidip inceleme yapmadığı için felaketin boyutları öğrenilemiyor.

Yineleyelim: Tüm yaşananların kaynağı doğa – doğal felaketler olsa da, bunu tüm canlılar için felaket haline getiren, sömürücü kapitalist sistemdir. Küresel ısınmanın ulaştığı – ulaştırıldığı düzey bunların en başında geliyor. Ve rant hevesiyle ormanlık arazileri imara açma da bunların sadece küçük bir parçası.. Sermayenin yerkürede yarattığı tahribatı geri almak, ancak yüzyıllarsürecek...