< Gözler İşçi Sınıfına Dönüyor

 

İşçi sınıfı içinde gerçekleşmekte olan mayalanmanın, yaşanan krizin etkisiyle hızlandığı ve gözle görülür bir olgunluğa ulaştığı görülüyor. İşçi sınıfının içinde bulunanların ve yakından takip edenlerin bir süredir gözlemlediği, işçilerde,

Sendikacılara, sendika bürokrasisine güvensizlik,

Daha aktif, radikal mücadele, eylem talebi,

Sendikalardan ayrı, komitelerde örgütlenme arayışı,

Öncü, ileri işçileri ve onların inisiyatifini daha fazla sahiplenme,

Ekonomik-politik mücadeleye daha ileri bir bilinçle katılım sağlama,

Devlet sermaye ilişkisine dair daha berrak bir bilinç, belirgin hale gelmiş durumda.

İşçi sınıfı içinde, bu temelde yaşanmakta olan değişim ve gelişim, işçi hareketinin bir sıçrama gerçekleştirerek toplumsal mücadeleyi kendi hegemonyası altında birleştirmeyi sağlayacak niteliktedir. Bu çerçevede diyebiliriz ki, işçi sınıfı ve sınıf mücadelesi yeni bir sürece girmektedir.

Bize bunları söyleten, tüm bu olguların tek tek işçi sınıfı içinde ortaya çıkmış olması değildir. Yeni bir nitelik durumunun varlığını gösteren şey, bu olgular arasında sıkı ve organik, karşılıklı etkileşime dayanan bir bağın olmasıdır. Yani, eski durumu ortadan kaldıracak olgunlukta, gelişmişlikte kendini var etmeye başlamıştır.

Bu yeni süreçte, sosyalist işçilere düşen sorumluluklar var. Hem gelişmeyi hızlandırmak hem de bu gelişmenin, en ileri, en devrimci sonuçları üretmesini sağlamak için. Ama önce, bu yeni sürecin işçiler arasında nasıl somutlandığına, dile geldiğine ve olgunluk düzeyine bakalım.

Bursa'da faaliyet gösteren Renault işçisi şöyle diyor;

“... Metal fırtınası sonrası Türk metal “artık eskisi gibi olmayacağız, işçiyle hareket edip, söylediklerini dinleyeceğiz” gibi söylemleri hep dillendirdi. Ama bugün görülüyor ki sendika tekrar fabrika ayarlarına döndü. Neden. BİZ SENDİKAYI SIKIŞTIRAN NOKTADAN İZLEYEN BİR NOKTAYA ÇEKİLDİK? İşin takipçisi, en önemli parçası olduğumuzda bizim dediklerimiz dikkate alınıyordu... Bugün Türk-İş kongresinde bir şeyler değişir mi derseniz, bana göre değişmez. YİNE PATRONLARIN HÜKÜMETİN İSTEDİĞİ KİŞİ genel başkan olacak... Eğer bizim dediklerimizin hayata geçmesini istiyorsak, metal fırtınada yaptığımız gibi, TEKRAR BİRLİĞİMİZİ SAĞLAYARAK, patronların sesi olan sendikacılara siz bir kenara çekilin deyip İŞLERİ BİZİM HALLETMEMİZ gerek”

Kayseri’den bir işçi ise şöyle diyor,

“....Sendikalı olmak iyidir. Ama işçiler işten çıkarılırken sendikanın ses etmemesi kötüdür. Grup grup işçiler zaman zaman sendika binasına gidip tepki gösteriyor. Ama etkisi büyük olmuyor. Sendika ise, “Yapacağız, Edeceğiz” diye geçiştiriyor... Bunlar sendikacılığı işçinin haklarını savunmak için değil de MESLEK olarak görüyorlar... Sendikaya muhalefet eden bir işçi ya da işçi kitlesini hemen iş yerinden sürgün ediyorlar. Ya da işten atmayla tehdit ediyorlar... Bunun için de BİZİM TABANDA İŞÇİLER OLARAK BÖYLE BİR SENDİKACILIK ANLAYIINI REDDETMEMİZ GEREKİYOR. İşçilerin hakkını savunan ve TÜM İŞÇİ SINIFININ HAKKINI KORUYACAK, işçilerin temsiliyetinin ve denetiminin daha çok olduğu... bir anlayış gerekiyor...”

İskenderun’dan bir işçi, aldığı evin borcunu ödemek için 10 yıl boyunca didindiğini anlattıktan sonra,

“...En güzel yıllarım borç ödemekle geçti. 10 yıl sonrada yapamadıklarım için borçlandım. Bir tatile gitmek, bir yerleri gezmek borçla oluyor. Bundan dolayı işçiler ses çıkaramıyor ama TOPLUMSAL PATLAMALAR OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM... Sendikalar bu patlamalara öncülük edecek durumda değil... perspektif olarak sınıf mücadelesine iyi bakmıyorlar... bunlardan bir şey bekleyemezsin...” diyor.

Kocaeli’nden bir metal işçisi ise,

“...Ekonomik krizin karşısında insanca yaşayabilecek bir ücret istiyoruz. Bunun için de BİRLİKTE MÜCADELE PLATFORMLARI KURMALIYIZ, çünkü birlik olmalıyız. Kenara çekilince bir şey değişmiyor. Vergiler belimizi büktü diyoruz, SENDİKA BİZE İMZA KAMPANYASI getiriyor. Hayır kardeşim, sözleşme maddesi olarak ekle. Sözleşme oturumunda esnek çalışmanın kapısı ardına kadar açılmış durumda. Belli ki kölelik düzeni geri getirilmek isteniyor. O zaman HEP BİLİKTE bunun karşısında duracağız, biz köle değiliz ve birleşince çok güzel oluyoruz...”

Maltepe belediyesinden sendika temsilcisi bir işçi ise,

“Genelde işverenin istediği sendikaların örgütlendiğini ve bu sendikaların işçilerin taleplerine kulak vermediğini, bu nedenle komiteler kurduklarını ve tabanda birlik yakaladıklarını söylüyor. Ve İ. İşçi sendikası şubeleri platformuna, işyerini hedef alan ve işyeri komitelerini öne alan bir çalışma öneriyor...”

Ve son olarak da Çerkezköy’den bir işçinin sözlerine kulak verelim,

“...Kriz döneminde yüzlerce işçi işten atıldı. Patron karını yine korudu. Ama olan yine bize oldu. Biz halen krizden çıkamadık. Patron yüzlerce makinayı yenilemeye başladı. Onun karı büyürken biz dibe gidiyoruz. Bir de bunun üzerine DEVLETTEN teşvik, İŞKUR üzerinden işçi alıyorlar...”

Bu röportaj ve mektupları Evrensel gazetesinden alıntıladığımızı ve çeşitli illerden olmasına özen gösterdiğimizi de belirtelim ki, dar bir çevreyi yansıttığı yönünde gelebilecek itirazların önünü baştan kesmiş olalım. Ve hemen ekleyelim, biz yer darlığından dolayı yüzlercesi arasından sadece bir kaç tanesini aktarabildik. Sadece Evrensel gazetesinde değil, işçi temsilcileri konseyi (İTK) belgelerinde yer alan işçi konuşmalarında, sendika araştırmalarında yer bulan ifadelerde, sosyalist basında yer alan haberlerde de bu örneklerin benzerleri ve daha ileri olanları görülüyor.

Bu sürecin dolaysız sonucu olan çeşitli gelişmeler de, işçi sınıfının içinde gelişmekte olan bu yeni durumun olgunluk düzeyini anlamamıza katkı sunacak türden. Bunlardan da bazıların sıralayalım.

-İlk ve en önemlisi, Maltepe Belediye işçilerinin her yönüyle ortaya koydukları pratiktir. Bu pratik tüm yönleriyle işçi sınıfının yöneliminin somutlanması, gözle görünür kılınması oldu. Çeşitli illerden temsilcilerin gelerek Maltepe işçilerinden bilgi alması, işçi sınıfının hem çıkış arayışını ve hem de bu örneğin yayılacağını gösteriyor aynı zamanda.

Bir başka önemli gelişme, başta İstanbul olmak üzere çeşitli illerde işçi sendikaları şubeler platformunun yeniden ortaya çıkışıdır. İstanbul'da bir yıl kadar önce 11 şubeyle yeniden kurulmaya çalışılan ama sayısı 4’e kadar gerileyen platformun, bugün itibariyle yaklaşık 25 bin işçiyi temsil eden 20 şubeye ulaşmış olması bir tesadüf değildir. Görünen o ki, işçi sınıfından yükselen baskı ya da başka bir anlatımla işçi sınıfı içinde yaşanan devinimin canlandırıcı etkisi, kendini muhalif, alternatif, devrimci, sınıftan yana diye tanımlayan sendikacıları harekete geçmeye “teşvik” etmesi.

Bu durumun sınıf hareketini dizginleyici değil, geliştirici olması için sosyalist bilinçli işçilere görev düşüyor elbette. Bunu, sosyalist işçilerin çok yönlü kısmında ele alalım.

Türk-İş’in uzun yıllardan sonra ilk defa, asgari ücret görüşmelerine DİSK’i de katmış olması. Tabandan yükselen baskı o denli güçlü ki, bunu tek başına göğüsleyemeyeceğini gören Türk-İş, yedek güçleri yanına, ön cepheye çağırdı. Yanlış anlaşılmasın cephe sermayeye karşı kurulmuş değil. İşçilerden gelen hücuma karşı kuruluyor.

-Türk-İş’in kamu işçileriyle ilgili sözleşmeyi imzaladıktan sonra yükselen tepkiler karşısında kendini çaresiz hissederek, “bizim imzaladığımız sadece ön protokol, sendikalar istiyorsa uymaz, greve çıkarlar demek zorunda kalması. Yani, kendini rahatlatma adına sendikaları topun ağzına attı. Ve hatta bununla da yetinmeyip, tüm sendikaların adını teker teker sayarak hepsinin bu anlaşmaya onay verdiğini ilan etti.

-Uzun zamandır sendika yöneticilerinin ağzından duyamadığımız, sendikaların politik tutum almasının gerekliliğini duyar olmaya başlamamız.

Tüm bunlar, işçi sınıfı içinde gerçekleşen mayalanmanın, sınıf hareketini yeni bir düzleme taşıyacak olgunluğa ulaştığını yeteri kadar anlatıyor bize. Bu noktada önem kazanan soru, bu sürecin nasıl ele alınması gerektiğidir. Çünkü gelişen süreç, ancak doğru bir yöntemle ele alınırsa işçi hareketi için en ileri, en devrimci sonuçlar elde edilebilir. Bunun için izlenecek yöntemin, bütünlüklü ve devrimci olması şarttır.

İ. CEVAT ÇETİNER