Her sosyo-ekonomik kuruluş, her toplumsal yaşam yapısı sürekli hareket, değişim ve dönüşüm halindedir. Kapitalist toplum tam da bu nedenle, kendi yıkılış sürecine girmiştir.

Hareket bir momentten başka bir momente doğrudur. O halde kapitalizmden söz ederken, hangi momentteki kapitalizmden söz ettiğimizi öncelikle bilmemiz gerekiyor. Bu konuda bir bilinç açıklığına sahip olmamak, toplumun gelişme yasaları hakkında hiçbir şey bilmemek, Marksist tarihsel gelişme anlayışını kavramamaktır.

Güncel toplumsal yaşamı ve günlük olayları konu edinen en saçma görüşler bile, dışımızdaki gerçekliği az çok yansıtır. Ama bilinçsizce, yalnızca gördüklerini yansıtarak yapar bunu. Sorun nesnel toplumsal gerçekliği, kendi hareketi ve bütünlüğü içinde bilinçli olarak ortaya koymakta. Yapılması gereken sürecin bilinçli bir analizi. Ve buradan çıkarılması gereken bilinçli mücadele sonuçlarıdır.

Bazı çevreler, toplumun değişimini kabul ettiği halde, devrimci işçi sınıfının güncel mücadele gereksinimini saptamaya gelince, sanki toplumsal yapılar donuk yapılarmış gibi davranıyor. Dönem değiştiği halde, sanki sınıf kavgasının üzerinde gelişme gösterdiği koşullar değişmemiş gibi, eski dönemin çalışma tarzında, eski mücadele biçiminde ısrar ediyorlar. Eğer değişen koşullar görülmeseydi, işçi sınıfı partileri 20. yüzyıl toplumsal devrimlerine öncülük yapamaz ve sosyalizmi bir toplumsal sistem olarak kuramazlardı. 1950’den sonraysa, devrimci savaşa ve devrime öncülük eden başka devrimci örgütlenmeler Küba’dan başlamak üzere tarih sahnesine çıktı.

Güncel burjuva toplum ve güncel devrimci sınıf mücadelesi kavramlarını ezberci bir anlayışla değil de bilinçlice kullanıyorsak, şeylerin bugünkü durumundan söz ediyoruz demektir. Buradan şu net sonuca ulaşabiliriz. Görevimiz şeylerin bugünkü durumunu ortadan kaldırmaktır. Şeylerin bugünkü durumundan kastımız, güncel burjuva toplumdur. Daha doğrusu burjuva toplumu, güncel burjuva toplum olarak kavramak gerekiyor. Bu toplum, şeylerin bugünkü durumu biçiminde varlığını sürdürür. Konumuz bugünkü kapitalist toplumdur. Bütün güncelliği, canlılığı ve işleyişiyle bu toplumdur. Güncel sınıf mücadelesinin amacı, bu güncel toplumu dönüştürmektir.

Kapitalist topluma egemen olan yasaları açıklamakla yetinen ama bu yasaların geldiği noktayı, güncel toplumu ve işleyişini açıklamayanlar, gelişmelere ve sınıf mücadelesine ayak uyduramazlar.

Mücadelenin gelişmesini karşılamak, dönemin gerektirdiği politik çalışmaları yerine getirmek için, ülke ve dünyadaki gelişmeleri anlamamız gerekiyor. İkinci Dünya savaşından sonra, daha isabetli ifadeyle 1950’lerden sonra, birçok kapitalist ülkede, sosyalist ve komünist partileri, daha sonra tamamen dağılmalarına yol açacak biçimde, burjuvaziyle sınıf işbirlikçi, uzlaşmacı ve sosyal reformist bir yol izledi. Bunlar, ne dünyanın o sıradaki durumunun değişmesini istiyorlardı, ne de ülkelerindeki sınıfların karşılıklı ilişkisini. Kendilerinin statükocu, konformist, ılımlı çizgilerini aşan, devrimci işçi hareketlerinin ve devrimci komünist hareketlerin mücadelesine, eylemlerine, daima “aşırı” diye şiddetle karşı çıkıyorlardı. Bugün birçok ülkede bu anlayışa halen rastlıyoruz. Onlar böyle söylese de sınıf mücadelesinin katı yasaları toplumsal yapıda işliyor ve kendi kaçınılmaz sonuçlarına doğru ilerliyor. Bunun pratikteki sonuçları şu oldu: Güncel devrimci sınıf mücadelesi, onlara rağmen, onların dışında ve onları aşarak gelişmesine devam etti.

Küba’da Fidel Castro önderliğindeki gerçek devrimci hareket bu süreçte ve bu gelişmelerle bağıntılı olarak ortaya çıktı. Fakat, sadece kapitalizme teslim olan işçi partilerinden farklı bir yapı kurmakla kalmadılar, kitlelerdeki değişime, yeni kuşakların amaca başka bir yoldan gitme eğiliminin yaygınlık kazanmasına da öncülük ettiler. Lenin, gelecek kuşakların bizden farklı yollardan sosyalizme geçeceğini söyler. 1950 sonrası kuşakları da başka yoldan sınıfsız toplum amacına gitmek istiyordu. Küba’da devrimi başarıya götüren devrimci hareket, komünist parti oldu. Fakat bu, diğerlerinden farklı gerçek devrimci komünist partidir. Tıpkı, 1970’lerde Denizlerin devrimci hareketinin, daha sonra, Leninist Parti’ye varan devrimci komünist partinin doğması gibi. Küba’daki hareket, Latin Amerika’nın genelini etkiledi. Bir kıta halkları bu devrimci anlayışla ayağa kalktı. Yıllarca kapitalizme, emperyalizme, faşizme karşı savaştı. Kıtada verilen devrimci savaşın etkisi o kadar derindi ki, doksanlarda yıllarca süren sokak savaşları ve yapılan devrimler o güne kadar verilen mücadelenin birikimlerinden, değerlerinden ve sonuçlarından hareket etti. Kuşkusuz bu sonuçların yaratılmasında Vietnam İşçi Partisinin ve birçok devrimci komünist partinin etkisi var. Fakat biz, gelişen devrimci kitle eğiliminden söz ediyoruz.

Yeni devrimci eğilim, dünyaya yayıldı ve kitleleri dönüşüme uğrattı. Bu dönüşümü kavramayan reformist işçi partileri, devrimci olana, yeni olana karşı çıkmaya devam ettiler ve en sonunda tamamen silindiler. Devrimci eğilimin yayılmasında Che’nin ayrı bir etkisi var. Dünya 68’i patlak verdiğinde, kitleler sokaklarda Che resimleriyle görünüyordu. Şüphesiz bunda sosyalist sistemin etkisi çok büyük. Dünya ve bu toprakların 68’i baskı ve sömürü toplumuna, eski toplumun anlayışına, kültürüne, diline, yaşayış biçimine karşı çıkan yeni kuşakların bir başkaldırısıydı. 68 daha ileri gidemedi, fakat, dünyayı sarstı. Uzun yıllar silinmeyecek izler bıraktı. Türkiye 68’i ise, sürekli kendini aşarak ileriye gitti. 68’in sonraki devrimci kuşakların ortaya çıkmasında rolü çok büyük oldu.

90 sonrası, kapitalizme karşı yeni bir başkaldırı dalgası yükseldi. Dünyanın birçok merkezi günlerce, hatta aylarca süren ayaklanmalarla çalkalandı. Devrimci kitleler, süreci devrimci bir süreç olarak sürdürecek denli bir ısrar, etkileyici kararlılık ve devrimci enerji ortaya koydu. Yaptıkları, onları, devrimin öznesi durumuna getirdi. Bu özne başka bir öznedir. İşçi sınıfının uzun ve yoğun mücadele tarihinin ve sosyalizmin bir toplumsal sistem olarak on yıllarca varlık gösteren bir tarihin birikimine dayanan, ayrıca kendi teori-pratik mücadele birikimine sahip bir özne bu. Otuz yıla yakın bir zamandır kapitalist dünyayı altüst eden bu öznedir. Toplumsal ayaklanmalarıyla ve toplumsal devrimlerle yeni bir toplumsal devrimler çağını başlatan, ilerleten bu özneden başkası değildir.

Onyıllardır savaşan devrimci özne, önceki devrimci kuşakların mücadelesinin etkilerini, çizgilerini taşıyor, fakat tarihe ve devrime kendisinden bir şeyler katarak. Her kuşak devrime kendisinden bir şeyler katar. Tarih bu katkılarla, yeni değerlerle, yeni örgütlenme biçimleriyle ilerler. Yeni kuşaklar, yeni bir dünyayı kendi tarzında kurmak istiyorlar. Toplumsal gelişmenin ve değişimin toplumsal yasaları temelinde, ancak kendi tarafından kendi tarzlarında şekillendirerek. Bizim görevimiz, şeylere yeni bir biçim vermektir. Yeni kuşaklar da bunu yapacaktır.

Şu durum ortaya çıkmıştır: 90 sonrası kuşaklar, 60 ve 70’li yılların kuşaklarından farklı, eğilimler taşıyor. Farklı bir politik atmosfer içinde hareket ediyor. Çünkü mücadelenin maddi-toplumsal koşulları değişti. Gelişkin çağdaş koşullardan hareket ediyoruz. Bunun bütün olanaklarını kullanıyoruz. Daha farklı bir yaşam anlayışına, sosyal ilişkiye, farklı bir mizah anlayışına sahip. Kullandığı sosyal dil önceki kuşaklardan farklılık gösteriyor. Dünyanın birçok noktasında gerçekleştirilen ayaklanmalar, tüm bunların somutlanması oldu. Bireysel yetenekler, bireysel yaratıcılık yarın da gelişmede bir rol oynayacaktır. Fakat, bugünün kuşağı, eylemleri kolektif olarak örgütledi. İsyan günlerinde dayanışmanın, paylaşımın, birbiri için kaygılanmanın, yeni bir şeyler yaratmanın, yeni kolektif örneğini sergilediler. Yeni kuşaklar kendini dışa ve dünyaya açıyor. Gelişme içten dışa doğrudur, yakından uzağa doğrudur. Kısacası, yeni kuşaklar, eski toplumun dar yapısıyla her alanda, her noktada, her çizgide çatışma içinde. Bu çatışmayı kazanacağımız çok açıktır. Yeni kuşaklar dünyayı değiştirecektir. Zaferimiz kesindir.

Yeni insan kuşaklarının yarattığı yeni eğilimlerin maddi temeli, toplumsal değişimdir. Fakat maddi yaşamdaki değişim otomatik olarak düşünceye, düşünsel eğilimlere yansımaz. Ya da yeni eğilimler, toplumsal hayatta olanın doğrudan yansıması değildir. Yani bir ayna gibi yansıtmaz. Dışımızdaki maddi gerçeklik, bizde önce düşünce biçimini alır. Oluşan düşünce yalnızca dışımızdaki gerçekliğin edilgen bir yansıtıcısı değildir. Yansıttığı şey karşısında aktiftir. Her yeni kuşak, değişen toplumsal koşullar karşısında aktiviteyi kendi anlayışına göre, kendi tarzında koyar. Yeni kuşakların birçok konudaki anlayışı ve hareket tarzı bilinmelidir.

Yeni kuşakların geliştirdikleri yeni anlayış, eğilim ve pratik hareket biçimleri, tarihe yeni bir itiş verir. İşçi sınıfının amacına ulaşmasını çabuklaştırır. 20. yüzyılda arka arkaya gelen devrimci kuşakların yoğun devrimci mücadelesi, tarihin en büyük devrimci dönüşümü sonucunda, daha önce birkaç on yüzyılın sağlayamadığı gelişmeyi ve atılımı yaptı. 20. yüzyıl, o zamana kadarki en kısa yüzyıl oldu. Türkiye ve Kürdistan’da son yarım yüzyılda olan olaylar yoğunluğu, hareketin gelişmesi, dolaysıyla tarihi sürecin hızlanması, daha önceki dönemlerde görülmedik ölçüdedir. Özellikle 90 sonrası yapılan devrimci atılım, devrimci sürece büyük bir itilim verdi. Devrimci atılımla, kısa sürede büyük yol aldık. Gezi Haziran Halk Ayaklanmasıyla doruğa çıkan yeni kuşakların, görüş biçimi, eğilimleri, atılımı, düşünülenden daha derinlikli ve kapsamlıdır.

Burada söylenenlerden “yeni kuşakların tarihi daima ileri götürür” biçiminde bir sonuç çıkarılamaz. Tarihin gelişme çizgisi düz değil, helezoniktir. Tarihte ileriye çıkışların yanında geri düşüşlerde vardır. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’da 90 öncesinin arka arkaya gelen kuşakları, proletaryanın ve komünist parti öncülüğünde kapitalizmden sosyalizme geçişi sağlayan devrimci mücadeleyi verdi. Sosyalizmi kurdu. 90 sonrası kuşaklarsa, sosyalizmi tasfiyeye girişti, karşı-devrimci oldu. Bu gerici, yoz kuşaklar tarihi ileriye değil, geriye götürdüler. Tarihin geriye düşüşü geçici, ileriye doğru gelişmesi mutlaktır, kesindir. Bu, yeni ilerici, devrimci kuşaklar tarafından, yeni devrimci atılımlarla yapılacaktır.

Devrimci ve ilerici fikirler, devrimci sınıfın varlığına, mücadelesine ve amacına bağlı olarak ortaya çıkan fikirlerdir. Tarih, önceki kuşakların sağladığı koşullarda, ama yeni kuşaklar tarafından yapılır. İşçi sınıfının, emekçi halkın devrimci kuşakları tarafından, tarihi devrimci kitleler yapar. İnsanlığın yeni bir geleceğini, işçi sınıfı ve onun yeni devrimci kuşakları tarafından belirlenecektir.

C.Dağlı