Emek-sermaye çelişkisi, tüm kapitalist ülkelerde şiddetleniyor. Aynı şekilde, emek-sermaye ekseninde yükselen, burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki sınıf savaşı da şiddetleniyor. Kapitalist sistemin bütünü, karşıt güçler olan kapitalistlerle emekçi sınıf arasında şiddetli bir savaş alanı. Emperyalist-kapitalist sistemde sınıf savaşı en yüksek biçimine, iç savaşa dönüştü. Sürmekte olan, küresel iç savaştır.

İç savaş yalnızca acı ve gözyaşı değildir -kaldı ki, bu durumun sona ermesi için, işçi sınıfı öncülüğünde emekçi kitlelerin iktidara gelmesi zorunludur- aynı zamanda tarihte itici bir rol oynar. İtici gücü sınıf mücadelesidir. Gelişme mücadeledir-karşıtların mücadelesi.

Asıl savaş, iç savaştır. Tüm dikkatler esas olarak sınıf mücadelesi üzerinde iç savaş üstünde yoğunlaşmalıdır. Çünkü, insanlığın yeni bir gelecek yolunu sınıflar arasındaki savaş açar. Sınıflar arasındaki karşıtlığı dondur, gelişmenin yolunu da, tarihsel dönüşümlerin yolunu da kapatmış olursun.

Kapitalist sistemde son 25-30 yıl içinde, birçok merkezde meydana gelen ayaklanmalar, yakın tarihin asıl itici gücüdür. Bu süre içinde, burjuva devletler arasında savaşlar oldu ve halen sürenler var. Fakat devletler arasındaki savaşların, dış savaşların dünya tarihine etkisi, sınıflar arasında yapılan savaşların yaptığı etkiyi yapmadı ve yapamazdı. Kuşkusuz dış savaşların da, iç savaş üzerinde bir etkisi vardır. Bazen, sınıf savaşı üstünde hızlandırıcı bir rolü olabiliyor. Ancak belirleyici olan sınıf savaşıdır.

ABD emperyalizmi 11 Eylül 2001’de kendi yönünde 3. Dünya Savaşını başlattı. Ve daha sonra bu “sonsuz savaş”ta diğer emperyalist ve kapitalist devletleri yanına aldı. O günden bu yana, savaşın cephelerini genişletti. Ama biz, bu sırada bile, dikkatleri başka bir noktaya, alanı tüm kapitalist sistem olan sınıf savaşına, iç savaşa çektik. Asıl savaş bu savaştır dedik. Evet, asıl savaş emek-sermaye arasında, kapitalistlerle işçi sınıfı arasında sürüyor. Asıl dünya savaşı içeride, sınıflar arasında sürüyor. Gerçek düşman içeride. Tam da bu süreçte, işçi sınıfı adına hareket ettiğini iddia edenler bu gerçeği bir kenara ittiler. Rusya, ABD ve AB ile NATO ilk Ukrayna’da kapıştığında, biz bir kez daha dikkatleri asıl savaşa, sınıf savaşına, küresel iç savaşa çektik.

Michael Lebowitz: “Yeryüzünde bir heyula kol geziyor, barbarlık heyulası.” Gerçi yazar kitabı boyunca ‘Sosyalist Alternatif”in önemi üzerinde durmakla birlikte, burada yaptığı belirleme, dünyanın güncel durumunu, proletaryayla burjuvazi arasındaki sınıflar ilişkisinin değişen durumunu yansıtmaktan çok uzak. Yıllardır, emperyalist-kapitalist sistemi sarsan küresel iç savaş varlığını koruyorken, yalnızca dünya burjuvazisinin gücünden söz etmek gerçeklerle bağını koparmaktır. Rosa Luxemburg’un ünlü tespiti, kapitalizmin insanlık için nasıl ölümcül bir tehdit oluşturduğunu içermekle kalmıyor. İnsanlığı kurtaracak proletaryanın devrimci görevlerinden de söz ediyor. Marx, Avrupa’nın üstünde “komünizm hayaleti” dolaştığını söylerken, proleter sınıfın tarihsel devrimci rolünü ve proleter iç savaşla, kapitalizmi nasıl tehdit ettiğini, ifade ediyor. Eğer, kapitalizm için bir iç savaş tehdidi olmayacaksa, “komünizm hayaleti”nin ne anlamı kalıyor. Marx bunu söylediği sırada sınıf güç dengesi işçi sınıfının lehine değildir. Paris Komünü sırasında, güçler dengesi, kapitalist sınıfın lehineydi. Marx, büyük bir devrimci olarak, bu koşullara rağmen işçi sınıfının devrimci görevinden söz ediyor. Daha sonra, birçok komünist Marx’ın bu devrimci anlayışının çok gerisine düştü. Paris Komünü, iç savaş tehdidinin pratiğe geçmesidir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi ve onunla başlayan proleter devrimler çağı, Komünist Devrim tehdidi, proleter iç savaş, tüm kapitalist sisteme yayıldı. Bu tehdit ve pratik yıkıcı ve devrimci hareket günümüzde, yeni bir toplumsal devrimler çağıyla devam ediyor ve daha ileri boyutlar kazandı. Kapitalist toplumun her noktasında şiddetli çatışma yaşanıyor.

Emekçi sınıf açısından, sınıf savaşını yüksek biçimlerine dönüştürmesi bir seçenek sorunu değil, burjuva düzenin sınıf ilişkilerinin ve sınıf savaşının bir zorunluluğudur. İç savaşı, sınıfların karşılıklı ilişkisi ve sınıf savaşının gelişiminden bağımsız düşünmek ahmakçadır. Sınıf uzlaşmacılar, sınıf mücadelesinin sürdüğü somut tarihsel çerçeveyi, yok sayıyorlar. Bu yüzden sınıf savaşının gelişmesine karşı çıkıyorlar. Halbuki sınıf mücadelesini kabul eden, onun iç savaşa kadar varacağını da kabul etmek zorundadır.

Neden işçi sınıfı, sınıf savaşını daha ileriye ve daha yüksek biçimlerine vardırmak zorundadır? Çünkü, emekçi sınıfın çıkarları ancak kapitalizmin ötesinde sınıfsız bir toplumda sosyalizmde gerçekleşebilir. Kapitalizmin ötesine ise, işçi sınıfının kurtuluş kavgası en ileri noktasına kadar götürülerek geçilir. Uzlaşmacı siyasetse, emekçi halkın haklarını, bugünkü özel mülkiyet toplumunda elde edilebileceğini sanıyor. Bu yüzden, işleri burjuvaziyle çatışma noktasına kadar götürmüyor. Onlar için mücadelenin gidebileceği sınır bugünkü durumlarına dokunmayan yere kadardır.

Sınıflar, sınıf mücadelesi yoluyla ortadan kaldırılır. Bunun için, işçi sınıfının iktidara gelmesi gerekiyor. Sınıf mücadelesi, iktidar uğruna bir mücadeledir. Çünkü, işçi sınıfı, iktidarına dayanarak, sınıfları kaldırır. Yani sınıf mücadelesi, devrim mücadelesidir. Devrimle siyasi iktidarı ele geçirmeyi kabul eden sınıf mücadelesini en ileri noktasına kadar vardırmayı da kabul etmek durumundadır.

Devrim, yalnızca işçi sınıfıyla gerçekleştirilmez. Devrim işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleştirilir. İşçi sınıfının öncülüğünde, diğer emekçilerin katılımıyla gerçekleştirilir. İşçi sınıfı, öncü ve devrimci bir sınıf olarak diğer emekçileri, ortak düşmana karşı sokakta, eylemde birleştirir. İç savaş, kapitalizmin ezdiği tüm güçlerini birleşik devrim güçleri olarak birleştirir. Gezi Haziran Halk Ayaklanması sırasında, tüm bu güçler ya da bu güçlerin bir kısmı güçlerini birleştirdi. Bu birleşmede on yıllardır süren uzun iç savaşın büyük bir etkisi var. Gezi, yarım yüzyıla yakın süren yoğun devrimci mücadelenin, proletaryanın kurtuluş kavgasının sonucu olarak doğdu.

Kapitalist sistemde, sınıf mücadelesi iç savaşa, küresel iç savaşa dönüştü. Bu aşamada proletarya öncülüğünde emekçi kitlelerin önündeki ivedi görev bu savaşı kazanmaktır. Savaş, emekçilerin üstünlüğü ele geçirene dek durulmaz. Sınıf dayanışması, emekçilerin savaş birliği olan mücadele birliği, savaşta üstünlüğe sahip olmada büyük bir olanaktır. Emekçilerin sermaye egemenliğine karşı militan ittifakı, düşman sınıf karşısında büyük bir avantajdır. Bize savaşı kazandırır. Sosyalizme giden yol böyle açılır.

Mücadele olmadan sosyalizme geçiş olmaz. Ama yönelim, çatışma içinde bu yöndedir. Proleter iç savaş, bu yönelimi ve çatışmayı ifade eder. Proleter iç savaşın içeriği, yeni bir toplum uğruna mücadeledir. Bu büyük amaç olmadan, devrimci kitleler bu savaşı uzun süre sürdüremezler. Bu yolda ortaya konan cesaret bireysel değil, kişilerin karakterinden de gelmez; asıl olarak, mücadelenin içeriğinden, büyük amacından gelir. Kişisel cesaret ve kahramanlık bu içerik temelinde bir anlam kazanır. Geniş halk kitlelerini yüreklendiren ve harekete geçiren devrimci amaçtır.

Kapitalist ekonominin bugün geldiği bütün süreçler, sosyalizmin kurulmasını daha da kolaylaştırmıştır. Üretimin toplumsal boyutları ileri düzeyde. Toplumsallık, yeni ve daha ileri bir topluma geçişi zorluyor. Bazıları ekonominin bugünkü süreçlerinden yola çıkarak, yeni topluma devrimsiz geçiş sonucuna varıyor. Bilmiyorlar ki, ekonominin evrimi otomatik olarak sosyalizme varmaz. Aynı şekilde tekelci sermayenin yıpranması, güçsüz düşmesi de, burjuva egemenliğini devrimci biçimde yıkmayı gereksiz hale getirmez. Bugün de, toplumsal kurtuluşun yolunu devrimci ve yıkıcı güçlerin savaşı açacaktır.

Sınıf savaşının sonuna kadar götürülmesi; bu savaşın, sınıfların ortadan kaldırılmasına kadar götürülmesi demektir. Devrimci iradenin büyük önem kazandığı bu süreçte, işçi sınıfının devrimci sınıf partisinin önderlik rolü özel bir önem kazanır. İşçi sınıfı, sınıfların olmadığı toplum amacını devrimci komünist partiyle gerçekleştirebilir.

Parti, işçi sınıfı içinde öncülük, yöneticilik ve yönlendiricilik rolünü kazanmayı amaçlamalıdır. Parti, yöneticilik, öncülük rolünü duyuruyla, yalnızca propaganda ile kazanamaz. Parti, bu rolünü devrimci kavga içinde, proletaryanın ve emekçi kitlelerin pratiği içinde kazanabilir. Parti, bütün bütüne öncü konumunu bir iç savaş partisi olarak kazanabilir. Sınıf savaşının her aşamasında işçi sınıfının kurtuluş kavgasını yürüterek, işçi sınıfının kabul ettiği bir konuma gelir. Bu, ilan edilmiş önderlik değil, kabullenilmiş önderliktir. Hiçbir sınıf bilinçli parti, kısa sürede, emekçi kitleler tarafından kabullenilmez. Kendini kabul ettirmesi için, sürekli mücadele içinde olmalıdır ve özellikle en kritik anlarda, en doğru kararı verebilme kapasitesinde olmalı ve buna denk bir tavır almalıdır.

Proletaryanın savaşan partisi, düşmana karşı amansız olur. Devrim kavgasını tavizsiz olarak verir. Sermayenin sınıf egemenliğine ve sınıf düzenine karşı verilen mücadelenin mantığı tavizsiz ve sıkı bir mücadeleyi gerektirir. Partinin politik-tarihsel süreçlerde etkin politik bir aktör olması ancak bu yolla mümkündür. Yüzyıldan fazla bir zamandır, sınıf mücadelesinde etkin olan, çağın en ileri, en devrimci ve en etkin politik gücü, işçi sınıfının devrimci partisidir. Emekçi sınıfın kurtuluş kavgasını sonuna kadar götürecek bu partidir.

İşçi sınıfı partisi, burjuvazi karşısında ve burjuva partileri karşısında gerçekten bağımsız bir politika izlemeden, politik süreçlerde, kapitalizmden komünizme geçişte politik bir aktör durumuna gelemez. Şunu da net olarak belirtmek gerekir ki, entelektüel olarak, düşünsel olarak bağımsız olmadan, sosyalizm amacı olmadan, parti, ittifak güçleriyle ilişkilerde, onların içinde erir. O halde entelektüel ve politik olarak bağımsız bir çizgi izlenmelidir.

Sosyal-reformist ve oportünist partiler, burjuva partileri karşısında, göstermelik olarak bağımsızdır. Gerçekteyse onlar, burjuva muhalefetin -partilerin- basit siyasi eklentisinden başka bir şey değildir.

C.Dağlı