Dünya sahnesinde her gün gördüğümüz aktörler tarihsel rollerini yerine getirmek için soluk soluğa dövüşen emekçi ve sömürülen kitlelerdir. Siyah, renkli, beyaz kitleler. Bunlar kendi tarihlerini yazan ve yapan insanlardır. Eskiden oyunun yazarı ve oyuncuları farklı kimselerdi. Artık kendi oyununu yazan, sahneye koyan ve aktörlüğünü yapanlar aynı kimselerdir.

Eylemlerin bilinçli olması burjuvazinin krizini derinleştiriyor. Kendi özel çıkarını toplumun çıkarı olarak gösteren ve bunu evrensel bir düşünce düzeyine çıkaran burjuva sınıf, bu düşüncelerini artık kitlelere kabul ettiremiyor. Kapitalistlerle emekçi sınıfın çıkarlarının karşıt olduğu, devrimci teori tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bunun bilincine erişen emekçi kitleler, her yerde bilinçlice kendi çıkarları için savaşıyor. Ayaklanan kimselere bakın, nasıl bir sınıf bilinciyle davrandıklarını göreceksiniz. Halk kitlelerinin, ABD tarihinin en büyük ayaklanmasına başvurması ve bunun dünyaya doğru genişlemesi, kapitalist ırkçı saldırılara ve burjuvazinin sınıf egemenliğine karşı verilen devrimci bir yanıttır.

Bilinçli hareket etmek şu anlama gelir: Toplumsal yapı bütünlüklüdür; gelişmelerin sadece birincil alanları değil, ikincil alanları da gözönünde tutulmalıdır. Çünkü sınıfların karşılıklı ilişkilerindeki değişmeye bağlı olarak birincil olan ikincil duruma düşebilir. İkincil olan da birincil duruma geçebilir. Bu bağlamda işçiler toplumsal yapının bütünlüğünün bilincine erişmelidir. Karşılıklı ilişki hakkında kesinlikle bilgi sahibi olmalıdır. Sadece kendisi hakkında değil, toplumun bütün katlarındaki gelişmeleri ve değişimleri de dikkate almalıdır. Olaylara, olgulara bu kapsamlı bakış açısı, toplumsal kurtuluş kavgasında etkin olmamızı sağlar.

ABD’deki yaz ayaklanması sırasında, pratik olarak yaşanan değişim, ayaklananlar tarafından bilinçli olarak ifade edilmiştir. Onyıllar boyu değişmeyen şeyler çok kısa sürede değişime uğramıştır. Tarihin ürünü olan her şey geçicidir ve değişir. Kapitalist toplumun kurumları yani ekonomik ve sosyal kurumları tarihin ürünü olduğu için buharlaşır, devrimle ortadan kaldırılır. Güncel olarak söylemek gerekirse, emperyalist ülkelerde küresel ayaklanmayla birçok şey değişti. Bunun bilincinde olan, köklü toplumsal değişimlerin radikal bir devrimle olacağının da bilincindedir.

Radikal toplumsal dönüşüm şu anlama gelir: Eski toplumun temel direklerini ortada bırakacak siyasal bir devrim değil, toplumu tepeden tırnağa değiştiren sosyal bir devrim. Yani sınıfların üretim araçları karşısındaki toplumsal konumunu değiştirecek bir devrim.

Başka bir anlatımla, ücretli emek sistemini havaya uçuracak bir devrim. Sınıfların varlığı sürdükçe, yaşam koşulları, emekçiler açısından çok daha yıkıcı, tahrip edici ve çekilmez olacaktır. Derin ve şiddetli bir çöküş içinde olan eski toplumsal sistemin kitlelere yönelik politikası şiddet ve daha çok şiddet, saldırı ve daha çok katliam ve daha çok katliam olacaktır. Fakat tam da bu süreçte bu köhnemiş düzene son verecek bu devrim her yerde ilerliyor.

George Floyd Ayaklanması’nda olduğu gibi burjuvazi ideolojik, politik ve pratik olarak saldırıya geçen kitleler karşısında kendini, kendi görüşlerini, ırkçı kültürünü savunamaz olmuştu. Burjuva ideolojisi emekçi kitleler üstünde bir baskı gücüdür. Burjuva ideolojik politik hegemonyasıysa çatırdadı, zayıfladı, etkisizleşti. Bu nedenle sınıf egemenliğini, sınıf diktatörlüğünü koruyamıyor ve yeniden üretemiyor. Burjuvazinin ideolojik bunalımı çok derin. Buna karşı insanlar, etkisi her geçen gün artan sosyalizmin yol göstericiliğinde hareket ediyorlar. ABD ve Avrupa’da ayaklanmanın liderleri sosyalisttir. Eylemlerde küçük burjuva sosyalizmi ve anarşizmin sınırlı varlığının yanında, proleter ve bilimsel sosyalizmin etkisi başat durumdadır. Evrensel kapışmada, devrimci işçiler, her yönden yükselen bir güçtür.

Burjuvazinin ideolojik, politik hegemonyası çökerken savaş çizgisinin bu tarafında başka bir anlayış gelişiyor. Bencillik, yabancılaşma yerine, dayanışma, kolektif amaç yönünde birlikte hareket etme, kendini gözönünde tutmak yerine ortak hareketin başarısını gözönünde tutma. Harekete karşı sorumlu davranma ve görevlerini yerine getirirken en yüksek fedakarlıkta bulunma. Sınırsız bir kahramanlıkta bulunma... Bunlar bizim tarafta olanların geliştirdikleri yüksek nitelikli anlayış ve ilişkilerdir.

Ayaklanmaya milyonlarca insan, ezilen ve sömürülenler, farklı sınıf, toplumsal ve politik gruplar katılıyor. Fakat ayaklanma tek kişiymişçesine yürütülüyor. Tek vücut olma, düşman karşısında bir üstünlüktür, kesin bir avantajdır. Tek kişi olarak hareket etmek, bir ülkenin sınırlarıyla sınırlı değil, küresel ayaklanmanın bir özelliğidir. Bununla ilintili olarak ağırlık derecesi de ileri düzeydedir. Tek kişi gibi hareket etmek, ayaklanmanın başarı olanağını arttırır.

Tüm bu ayaklanmalarda daha ilk bakışta göze görünen şey, eylemcilerin cüretli dil kullanmalarıdır. Öyle ki, düşman bu dile karşı argüman geliştiremez durumda, eli kolu bağlı kaldı. Eylemcilerin cüretli dili, insanal bir toplum uğruna savaşmaktan geliyor. Devrimci olmaktan ileri geliyor. Cüretkar dilin sınıf kavgasındaki önemi, harekete kesin bir itiş veriyor ve geride kalanları kendine çekiyor olmasından ileri geliyor.

Her renkte, sosyal reformist ve oportünist hareketler, büyük eyleme öylesine dar yaklaşıyorlar ki, küresel ayaklanma, yalnızca bir tepki hareketine indirgenmiştir. Halbuki, bunun temelinde kapitalist sisteme karşı, onyıllarca biriken devrimci bir öfke var. Sistemle süren büyük bir çatışma var ki, çatışma, ayaklanma ve devrim dönemi çok uzun zamandır varlığını sürdürüyor. Bunun adını doğrudan koymak gerikyor: Bu kapitalizmin tarihinin uzun bir dönemini kaplayan karşıtların, emekle sermayenin savaşımıdır. Gelişme karşıtların savaşımıdır. Bu marksist diyalektiğin abece'sidir. Çatışma, taraflardan birinin kesin üstünlük sağlamasına dek sürer. Tarihsel gelişme taraflardan birinin üstün gelmesine bağlıdır. Bu savaşımda devrimci sınıfın üstün gelmesi, yeni bir topluma geçişin ve dolayısıyla gelişmenin koşuludur. Gördük ki, emekçiler, sömürülenler bu kapışmada yaşamın bizden yana olduğunu biliyor ve “zaferimiz kesindir” güveniyle öne atılıyorlar. Bu kavgada devrimci sınıf üstün gelecek, yaşam üstün gelecek.

Emekçilerin savaşımı, iktidar sorununa bağlanmazsa, üstünlük sağlama üzerine söylenen her şey soyut kalacaktır. İktidar hedefi, somuttur. Üstünlük ele geçirme çarpışmasında ve çatışmasında merkezi bir rol oynar. Dolayısıyla güncel sınıf savaşımının kilit bir sorunudur. Siyasi iktidarı elinde bulunduran taraf, politik üstünlüğe sahip olur. En şiddetli çarpışmaların, iktidar sorunu etrafında meydana gelmesi anlaşılır bir durumdur. Güncel sınıf mücadelesinde böylesine belirleyici önemi ve rolü nedeniyle, iktidar sorununu başa almamak, onu ikincil sorunların arkasına itmek, oportünizmdir. Proletarya devrimci bir sınıf olarak bu sorunu günün ivedi bir sorunu olarak görür. Pratik yönelimini buna göre tayin eder.

İşçi sınıfı diğer emekçilerin desteğiyle onlarla ittifak içinde iktidarı alabilir mi? Evet, alabilir. Çünkü bu olgunluğa sahiptir. Devrimci olgunluğu yıllarca süren çatışmalardan, isyan ve ayaklanmalarda geçerek kazanmıştır. Bu olgunluk sosyalist bir dünya kurma deneyiminden, birikiminden ve teorik bilgisinden geliyor. Her ayaklanma, devrimci sınıfın iktidar sorununu çözmek için ne kadar olgunlaştığını yeniden yeniden ortaya koyuyor.

Eylemdeki kitlelere devrimci fikirler ve kendi deneyimleri yol gösteriyor. Bilinçleri ve deneyimleri, George Floyd’un hesabının sorulmasının hukuka bırakılamayacağını öğretti. Hukuk bir güç temeline dayanıyor. Hukukun temelinde egemen sınıfın gücü var. Hukuk sınıfsaldır. Hukuk, egemen sınıfın iradesinin yasal biçimler almasıdır. Kitleler bu gerçekten hareketle hukukla ayaklanmadılar ve bir güç olmak için, güç ve enerjilerini ayaklanmada birleştirdiler. Burjuvazinin gücü, kendisinden daha sağlam, daha etkin ve daha yüksek bir güç tarafından ortadan kaldırılabilir. Kapitalist toplum kendisinden daha ileri ve daha yüksek bir toplum tarafından ortadan kaldırılabilir. Eylemin örgütleyicileri bir güç olmak gerektiğinin bilincindeler. Herhangi bir örgüt değil, devrimci bir örgüt.

Ayaklanma, hareketin örgütsel bir biçime kavuşmasıdır. İsyan, ayaklanma ve diğer sokak eylemleri ya da eylemlerin yükselme biçimleri sınıf ve toplumsal gruplardan oluştuğu için doğası gereği geniştir, esnektir, çeşitlilik gösterir. Ama tam da bu yapısı, onun geniş halk kitlelerinin içinde ne kadar derin etki yarattığının bir göstergesidir. Tek bir ülkeyle sınırlı değil, küresel alanda varlık gösteriyor. Proletaryanın devrimci sınıf partisinin burada oynayacağı rol, hareketin ileriye doğru atılım yapmasını sağlamak, gerçek kurtuluş yönünde önderlik etmek, bilinçli bir amaç ortaya koymaktır. Komünistlerin partisi, örgütleyici ve yönetici merkez rolünü oynayabilir ve oynamalıdır.

Yeni bir dünya kurmanın veya dünyayı dönüştürmenin nesnel koşulları olgun olduğu için bu süreçte yeni bir geleceğe geçiş, büyük ölçüde devrimin öznesinin irade koymasına bağlıdır. Pratik olarak somutta böyle bir iradenin olduğu söylenebilir mi? Elbette söylenebilir. Paris Komünü devrimi ve yirminci yüzyılın bütün toplumsal devrimleri proletaryanın, komünistlerin bir iradeyi gösterdiğini gözlerin önüne serdi. Günümüzün ayaklanmaları ve devrimleri, devrimci iradenin oluştuğunun yeni örnekleridir. Son olarak buna George Floyd’un katledilmesi sonrası patlak veren ayaklanmayı örnek verebiliriz. Devrimci öznenin varlığı ve kritik anlarda kitlesel olarak devrimci irade koyması, devrimi gerçekleştirecek bir durumda olduğunun apaçık kanıtıdır. Devrimin öznesi dünyanın her yerindedir ve eylemdedir. Son dönemlerde birçok ayaklanma oldu. Hepsi devrimle sonuçlanmadı, fakat bu yönde bir iradenin, bir kararlılığın olduğunu ispatladı.

C.DAĞLI