ABD’den patlayan kısa zamanda küresel özellik kazanan anti-kapitalist ayaklanmanın gerçek anlamı çağımızın bir devrim çağı olduğu gerçekliğine bağlı olarak anlaşılabilir.

Dünyada genişleyerek ve şiddetlenerek süren ayaklanma sömürgeciliği ve köleliği sembolize eden heykellere de yöneldi. Geçmişin bu yeniden değerlendirilmesi, sadece bununla sınırlı değildir. Daha bütünsel sınıfsal bir içeriğe sahiptir. Her devrimci sınıf, devrimci kitleler, tarihi yeni bir bakış açısıyla ele alır. Daha önce sonuca bağlanmış her olay yeniden irdelenir ve yeni sonuçlara ulaşılır. Yoğun eylem dönemi kendi içinde yoğun eleştiriyi de içeriyor.

George Floyd ayaklanması, ABD’nin dışına ulaştı. Günümüzde hiçbir büyük devrimci ayaklanma ülkenin sınırlarına hapsolmaz, dünyaya yayılır. Günümüz dünya koşullarında değil böyle bir ayaklanma, küçük bir olay bile halkları eyleme geçirebiliyor. Bu ayaklanma, sadece ABD’yi değil, emperyalist kapitalist sistemi, dünyayı sarstı. Eski dünyayı sadece ezilen ve sömürülenler sarsabilir ve yıkabilir eşyanın doğası gereği. Bu dünya ki emekçilere yabancılaşmıştır. Onların dışında bir avuç kapitalistin gücüdür. Emekçiler bu gücü sarsmakla kalmayacak, onu yıkacaktır. Emeğin kurtuluş yolu böyle açılır.

Proletarya, emekçi kitleleri de yanına çekecek, kapitalizmi yıkacak, kendi kurtuluşunu gerçek yapacak güç durumundadır. Bu ittifak son küresel ayaklanmada görüldüğü gibi sokakta, eylemde, isyan ve ayaklanmalarda sağlanır ve sağlanmaktadır. Proletaryanın gücü emekçiler blokunu yöneten ve harekete geçiren niteliktedir. Ancak devrimin gücü daha geniş halk kitlelerini kapsar. Bu durum, proleter sınıfa, burjuvazinin sınıf egemenliğini devirmesinde büyük bir üstünlük sağlıyor. Hareketin gücü tek tek ülkelerle sınırlı değildir. Bu güç dünya çapında oluşmuştur. Ayaklanan büyük insanlıktır. Büyük insanlığın bir bölümüdür. Daha büyük bölümünün ayaklanmaları önümüzdedir.

Kapitalist toplumsal sistemin her ciddi krizi sırasında ekonomik ve politik gücü elinde toplayanlar, geniş halk kitlelerini bizim yanımıza itiyorlar. Son süreçte kitlelerin büyük güçler haline gelişi, başka zamanda görülmedik kadar hızlı ve etkin. Bu büyük gücün varlığını ve yıkıcı devrimci etkisini oluşmakta olan büyük ayaklanmada ortaya koyacağı gün gibi açık. Yüzeysel olarak yaklaşımlar, kitlelerin git gide, daha doğrusu hızla güçlerini sokakta eylemde harekette birleştirmesi, salt nicel bir artış değildir. Niceliğin nitel dönüşümüdür. Bu gücün bir anda harekete geçmesi, kendi iç bütünlüğünün ortak amaçları için farklılıkları aşması nitel bir durumdur. Bu, devrimci bir güçtür ve devrimci fikirlerle hareket ediyor.

Ayaklanma burjuva baskı ve sömürü toplumunun sembollerini yıkmaya başlayıp, dahası sistemin kendisine saldırınca bunun devamını ya da yarın başlarına neyin geleceğini çok iyi anlayan bazı burjuva çevreler, kendi sınıfına açıktan şunu öneriyorlar: Gelin geçmişte yapılan ve bugün yapmakta olduğumuz hataları kabul edelim ve toplumu yeniden düzenleyelim vs. vs. Bu unsurların unuttukları şudur: Toplumsal ilişkiler, bu toplumun ilkeleri, temelleri üzerinde yeniden örgütlenemez. Toplumsal sistem bir takım öznel çabalarla kendi nesnel yasalarının bu toplumu getirdiği çöküşten kurtaramaz. Bu toplum kendi zorunlu içsel çelişkileri nedeniyle yeniden ve yeniden patlak veren ayaklanmalara sahne olacaktır. Evet, toplum kesinlikle yeni baştan örgütlenmelidir. Fakat bu kapitalizmin yıkılmasıyla birlikte gerçekleşir. Eski toplumun çelişkiler ve karşıtlıklar içindeki gelişiminin onu getirdiği nokta burasıdır. Devrimci fikirlerle hareket eden ayaklanmacılar bunun bilincindedir. Yeni bir dünyayı bu bilinçli insanlar, devrimci fikirlerle bilinçlice kuracaktır.

Ayaklanmacılar cephesi şu gerçekle tekrar tekrar karşı karşıya gelecektir: İktidarı ele geçirmek. Devrimci fikirler, bizi iktidar sorunun ivedi çözümüne götürüyor. Çok açıktır ki, yeni bir toplumu emeğin devrimci iktidarına dayanarak kuracağız. Her ayaklanma iktidarın alınmasına kadar gitmeden ne kadar sürerse sürsün, dağılmaktan kurtulamaz. Devrimci iktidar mücadelenin süreklilik kazanması demektir. Bu, bizim sürekli gündeme getirdiğimiz bir sorundur. Ayaklanma anında bir çok toplumsal ve politik mevzi oluşuyor. Bu toplum içinde her mevzi, kullanacağımız her toplumsal olanak, örgütlenme, kesinlikle iktidarı ele geçirmenin, devrimin bir aracı olarak kullanılmalıdır. Devrim için bir mücadele mevzisi olarak kullanılmayan her araç, zamanla kitleler üstündeki etkisini yitirir. Kitleleri sistem içinde oyalar ve zaman içinde dağılır. Deneyimle biliyoruz ki, ayaklanma sırasında ortaya çıkan komite-meclis gibi ayaklanma organları, yeni bir ayaklanmada yeniden ortaya çıkar. Fakat iş oraya varmadan devrimci süreci sürdürerek, ayaklanma organlarını iktidar organlarına dönüştürebiliriz.

Anarşistlerle, reformistler aynı noktada buluşuyor. Onlara göre yeni bir topluma çeşitli politik ve toplumsal mevzileri (belediyeler, özerk bölgeler vb.) sayısı artırılarak varılır. Oysa devrim eksilmeler ve artmalarla gerçekleşmez. Eksilme ve artmalar niceldir. Oysa yeni bir topluma geçiş, nitel bir dönüşüm gerektirir. Hedefimiz mutlaka devrimi gerçekleştirmek olmalıdır.

Egemen güçlerle ezilen kitlelerin birbirleri karşısındaki güç durumunda meydana gelen değişim, halk yığınları açısından iktidarı ele geçirmeyi olanaklı yapmıştır. Emekçilerin elinde olan bir çok sınıf örgütü ve mevzisi güç konumunun ezilen ve sömürülenlerin lehine değişmesinin yarattığı koşulların ürünüdür. Sınıf mevzileri ve örgütleri, güç ilişkisi emekçilerin lehine kaldıkça varlığını sürdürürler. George Floyd’un katledilmesiyle başlayan yaz ayaklanması, dünyanın bütün ezilen ve sömürülenlerini dünya burjuvazisine karşı güçlü bir konuma getirdi. Burada devrimci politikamız, doğan yeni güç ilişkilerinden yararlanıp iktidar hedefiyle daha ileri gitmek biçiminde olmalıdır.

Sürekli ifade ediyoruz, elimizdeki güç devrimci bir güç olmalı. Çünkü ancak devrimci bir güç devrimi gerçekleştirebilir. Örgüt, iktidar kavgasında proletaryanın en etkin silahıdır. Uzlaşmacı siyasetler bu görüşün temelinde yatan devrimci fikri anlamıyorlar. Emekçi sınıf devrimci bir örgütle devrimci sınıf partisiyle amacını gerçekleştirebilir. Örgüte bakışta bizimle tüm küçük burjuva hareketler arasında temel fark budur.

Devrimci niteliğini yitiren işçi partileri git gide birer reformlar ve ödünler örgütü durumuna geldiler. Edilginleşen bu partiler, zamanla kitleler üzerindeki etkisini ve politik ağırlıklarını yitirdiler. Öyle ki, en sonunda burjuvaziden ödün bile koparamaz bir konuma geldiler. Proletaryayı ideolojik, politik mücadele ve örgüt olarak devrime hazırlayanlar devrimci sınıfı, devrimci nitelikte bir işçi partisi biçiminde örgütlenerek hedefine ulaşır. Siyasetler, ekonomizm, sendikalizm çerçevesini aşmayan sosyal reformist ve oportünist partilerin çabaları zorunlu olarak başarısızlığa uğrar.

Uzlaşmacı siyasetler dikkatleri kendi üzerine çekme çabası gösterir, kendilerini överken, emekçi kitleler her sokak çarpışmasında her grevde, her isyan ve ayaklanmada savaş kapasitesini pekiştiriyor, devrim eğitiminden geçiyor. Kısacası, militanlaşan bir sınıf olarak mücadelenin yeni aşamalarına hazırlanıyor. Bu topraklardaki ve dünyadaki reformistlerin başkaldırının, savaşan kitlelerin ne kadar gerisinde kaldığını her gün görüyoruz. Uzlaşmacı hareketlere benzemeyen devrimci kitleler devrimin güncelliği bilinciyle davranıyor. Bu da kitlelerin en küçük bir olaydan bile yararlanıp onu ileri taşımada ve büyük bir eyleme dönüştürmede etkin olmalarını getiriyor.

Bu ayaklanmaya ilişkin değerlendirme yapan bir çok küçük burjuva yazar, yorumcu, analist ayaklanmanın sosyalizmle bağını yok saymak için özel bir çaba gösteriyor. Bunlara bakılırsa son yirmibeş yılda gerçekleşen tüm isyan ve ayaklanmalar, sosyalizm etkisi dışında kaldı. Bu tip değerlendirmeler, açıkça gerçeklerin üstüne bir örtü çekiyorlar. Oysa ki sosyalizmin devrimci fikirleri, çağımızın en etkileyici, en sürükleyici ve en dönüştürücü fikirleridir. Başkaldıran kitlelerin çağın bu en ileri fikirlerinin dışında kalması olanaklı mı? Kitlelerin üstündeki etkisi yalnızca hareketli komünistlerin kitlesel ve aktif bir güç olmalarından gelmiyor; devrimci kitlelerin içinde kapitalizme karşı en etkin teorik, ideolojik silah olmasından ileri geliyor. Bilimsel sosyalizm ilkeleri kitlelerin bütün sosyal pratiği tarafından devralındığı için bu etki hızla genişliyor. Bu etkinin yüksek bir bilinç düzeyine yükseldiğini her ayaklanmada her siyasi devrimci açıklamada, bildirilerde, afiş ve sosyal medyada görebiliyoruz.

Kitle eylemlerinde sosyalist bir eğilimin, sosyal devrimci bir perspektifin olması şu anlama gelir ki, o da hareketin kapitalizmin ötesine ve ilerisine geçmeyi içerdiğidir. Bu burjuvazinin eylemlere şiddetli saldırması ve karalamalara başvurmasının temel bir sebebidir. Bu sebep tam da sınıflar savaşının şiddetlenmesinin ikna edici bir açıklamasını verir bize. Kapitalistlerin uygulayacağı veya uyguladığı şiddet derecesi ne olursa olsun, emekçiler sosyalizmle kazanacak.

Dünyada devrimci durumun gelişmesine bağlı olarak eylemler, eylemi yapanların sınırlı istekleri, hedefleri dışında, daha ileri dünya çapında devrimci etkiler yarattı. George Floyd ayaklanmaları sırasında olan da budur. Ayaklanma yalnızca ayaklanmacıları devrimcileştirmek, dönüştürmekle kalmadı, bütün dünyada devrimci bir etki yarattı. Böylece dünyadaki devrimci mücadeleye yeni bir itiş verdi. Onu daha ileriye götürdü. Günümüzde devrimci eylemlerin dünyanın her yerinde etki yaratmasının engellenmesi olanaksızdır.

Sınıflar savaşı öyle bir aşamaya ulaştı ki, günümüzde dünyanın hiçbir yeri uzak değildir. Dünyada her yer devrimin etki alanı içindedir.

C.DAĞLI