Düşman sınıflar arasındaki savaşın şiddetlendiği devrimci durum koşullarında hiçbir eylem kendisiyle sınırlı kalmaz. Her eylem kendisini aşan sonuçlar yaratır. Her alan, başkalarını ateşleyerek ilerler. Olaylar ve olgular arasında nesnel bağ, karşılıklı ilişki var. Bu çerçevede, olayların genele etkisi kesindir. Olayların çapı küçük ve gerekçesi sınırlı da olsa, genele dönüşebiliyor ve genelde çok insanı eyleme geçirebiliyor. Başka zamanlardan değil, çağımızdan, yüzyılımızdan ve bu topraklardaki devrimci sınıf savaşının güncelliğinden söz ediyoruz.

Eylemler yalnızca, başka eylemlere yol açmakla kalmıyor, büyük bir kitle gücünü de açığa çıkarıyor, birleştiriyor ve etkin bir güce dönüştürüyor. Son süreçte, devrimin yaygın bir gücü olduğunu yeniden gördük. Bu, ancak devrimci eylemlerin açığa çıkabileceği bir güçtür. O güne kadarki en büyük ve en etkin güç, Gezi Haziran Halk Ayaklanmasında açığa çıktı. Fakat Gezi, devrimin tüm güçlerini harekete geçiremedi. Devrimin gerçek gücü daha büyüktür, daha geniş kitleleri kapsar. O günden bugüne daha fazla güç birikti. Bu demektir ki, yarın devrimci, birleşik ve genel ayaklanma toplumun harekete geçmeyen daha geniş kesimini eyleme çekecektir.

Türkiye ve Kürdistan'da, elli yıldan fazla bir zamandır, binler, yüzbinler, milyonlar yeni ve daha iyi bir yaşam biçimi için eylemlerde bulundu. Eylem halindeki bu güçler, her ülkede, her zaman kolay kolay ortaya çıkmaz. Dün olduğu gibi, güncel devrimci sınıf mücadelesine geniş kitleler katılıyor. Fakat öncesinde de, bugün de büyük devrimci amaçlarla yola çıkan devrimci kitlelerin hedefleriyle içinde olduğu toplumun sınırlarını aşmak istemeyen, reformist ve oportünist siyasetle hep bir paradoks vardı. Bugün bu paradoks halen sürüyor. Bu, tarih yapanlarla, onu yorumlayanlar arasındaki paradokstur. Bize uygularsak, tarih yapmak için yola çıkan cesur devrimciler, onları sürekli engelleyen, tarihi yorumlamakla yetinenler arasında yıllardır var olagelen, çözülemeyen ve çözülmeyecek olan bir paradoks.

Uzlaşmacı siyasetler ve uzlaşmacı liderlikleri, devrimi hep gelecek kuşakların sorunu olarak gördükleri içindir ki, bugünkü görev olarak önlerine kapitalizm tamirciliğini koydular. Dolaysıyla burjuvaziyle ilişkileri ya da en hafifiyle dirsek temasını her zaman korudular. Hep karşılarına burjuvazinin bir kesimini koydular, tümünü değil. Kitlelerin toplumsal pratiğinin devrimci sonuçlarını parlamentarizmin kanallarına akıtmak istediler. Ve bunu yapanlar da var. Böylece, kitleleri oyaladılar aldattılar ve dolandırdılar. Böylelikle, devrimci kitlelerin azmini kırmak, onları etkisiz ve önemsiz işlerle uğraşma noktasına düşürmek istediler. Ama bu topraklarda işler başka biçimde yürüyor. Tarih, devrimci işçi sınıfı ve devrimci kitleler tarafından, devrimci tarzda yapılır.

İlk önceleri, hareketi ileriye taşıyanlar, zaman içinde devrimci konumunda tutunamadığı için geriye düştüler. Bunun kaçınılmaz sonucu, hareketin önünde engel olmaktır. Kendileri geriye düştükleri için, hareketi de kendi noktasına çektiler. Ama yalnızca kendi liderliklerindeki hareketi. Proleter devrimci komünist hareket, onların dışında devam etti. Asıl sorun, uzlaşmacı liderliklerle yürüyenlerin bu geri çizgiye destek vermeleridir. Bir zamanlar devrimci konumda olan bazılarının durumu bir istisna olabilir. Ama bu, geneli değiştirmez. Türkiye ve Kürdistan devrimci proletaryasının çabaları da bunları düzeltemedi. Halbuki, Alman proletaryası, Bebel gibi bir oportünisti bile düzeltti. O Bebel ki, Rosa Luxemburg'un devrimci görüşlerine şiddetle karşı çıkmıştır. Bizde, devrimci işçi sınıfı hareketi Alman proletaryasının yaptığını yapamadı ama, reformist hareketlerin tüm engelleyici çabalarına rağmen, devrimci konumunu, devrimci çizgisini ve büyük devrimci amacını korudu. Uzlaşmacıları da peşine takarak, mücadelede etkileyici bir kararlılık gösteriyor.

İnsanların bilincinde köklü bir değişiklik olduğunu şuradan da anlarız; mücadeleci kitleler, tekelci sermaye ve siyasi iktidarla hesaplaşmak için, en sınırlı, en küçük bir sosyal olayın arkasına toplanabiliyor. Çünkü biliyorlar ki, verili koşullarda küçük bir kıvılcım, yangın çıkarır. Bugünkü ekonomik, toplumsal ve politik ortamda en küçük bir olay, büyük bir olaya dönüşebilir. Bilinçli devrimci kitle, tüm sistem tutuşsun diye anında olayların arkasında toplanıyor. Akbelen, Kazdağları ve başka sosyal olaylar, geniş kitleleri bir araya getirecek, daha geniş kitleleri geniş alanlarda harekete geçirecek bir role sahip. Sadece bir ya da iki sosyal olay değiller, sayısız olay oluşuyor. Sosyal olaylar, genellikle kendiliğindenci bir karaktere sahiptir. Fakat, arkasında toplananlar, bilinçli insanlardan oluşuyor. Siyasi iktidar, devlet güçleri siyasal olayların üzerine giderken artık en ufak bir sosyal olaya bile dikkat etmek zorunda. Kısacası, siyasi iktidar diken üzerinde oturuyor.

Sosyal olaylar daha çok kitle toplayabiliyor. Bunun da duygularında bir yeri var. Gezi'nin başlangıcında, Kazdağlarında, Akbelen'de bir duygu patlaması yaşandı. İnsanların ağaçlarla ormanla, doğayla duygu ilişkisi var. Sadece, kapitalistlerin böyle bir ilişkisi yok ve olamaz da. İnsan doğaya yabancılaştı ve bu yabancılaşma artık duygusal tepki veriyor. Bu yüzden doğaya yönelik bir saldırı, büyük tepkilere yol açıyor. Uzun zamandır doğa sorunu, kapitalizmle insanlık arasında ciddi ve önemli kapışma alanlarından biri durumunda. Hrant Dink'in katledilmesine karşı halklarda bir duygu patlaması ortaya çıktı. Duygu patlaması 6-8 Ekim'de de vardı. Emekçi ve ezilen kitlelerin duygu patlaması, ayaklanmanın, sokak eylemlerinin önemli bir etkeni ve ateşleyicisidir. Duygulanım, coşkulanım olmadan, sınıf savaşı çok yavan olurdu.

Siyasi iktidar ve arkasındaki sermaye güçleri, başkaldıran kitlelere karşı baskılarını, saldırılarını ve şiddetini hangi dereceye çıkarırsa çıkarsınlar, emekçi halk kitlelerinin devrime olan inancını yok edemezler. Halkların devrime olan inançlı hareketi ilk yola çıktığı yıllarda da vardı ve bugün de var. Günümüzde çok daha pekişmiş olarak var. İnsanlar, dünyanın en baskıcı düzenlerinden birinde yaşamalarına karşın, devrime olan inançlarını korudular. Bu, boş bir inanış değil, sınıf savaşının geleceğine olan güvendir. Bu baskı ve sömürü sisteminin varlığını devam ettiremeyeceğini biliyorlar. Bu yüzden en sıradaki insan bile, sistemin değişeceğine ikna olmuş durumda. Devrime olan bu sağlam ve toplumsal dayanakları olan inanç, devrimin gelişmesinin, büyümesinin başlangıcıdır. Son seçimlerden sona, daha çok insan, sistemin devrimle devrileceğine inanmaya başladı. Dikkatler daha fazla devrime ve devrimci komünist güçlere çekilecektir.

Devrimin ilerlemesinde sayısız etken rol oynar. Bunlardan bir tanesi emekle-sermaye arasındaki sınıf savaşında, güçler dengesinin emekçi halkların lehine değişmesidir. Düşman sınıf şunu çok iyi biliyor: Savaşta güç dengesi değiştiğinde, o zamana kadar savaşan güçler arasında tarafsız duran insanlar hızla devrim saflarına katılır. Devrimin durdurulamaz ilerlemesi, bu sonucu kesin olarak yaratır. Sömürücü güçler ve siyasal kurumları, kendilerinin ne kadar güçlü olduğunu, başkaldıranların ise ne kadar güçsüz, dağınık ve etkisiz olduğu yalanına başvurur. Ama savaş içindeki kitleler, bu açıklamalara bakarak egemen sınıf için işlerin yolunda gitmediği sonucunu çıkarır. Devrimi daha da büyütürler.

Çağdaş halk, her türlü çağ dışılıkla hesaplaşmış bir halktır. Çağdaş insanlar, çağ dışı kalıpları hiçbir zaman kabul etmedi ve bu anlayışa karşı ısrarlı bir mücadele içinde. Milyonlarca insan, zaten siyasi iktidarın dünya görüşüne karşı. Biz, bu mücadeleyi yalnızca örgütlü yönüyle ele alıyoruz. Oysa toplumun her alanında insanlar, tek kişilik de olsa, siyasi iktidarla çatışıyor. Savaş toplumun tüm yüzeyinde sürüyor. İktidar, milyonlar karşısında aciz. Tüm baskıya rağmen, bu insanları yenemedi. Milyonlar, sadece iktidarla çatışma içinde değil, muhalefetle de çatışma halinde. Bu çatışma, daha kapsamlı ve derinliklidir. Çatışma, sömürü ve tahakküm toplumuyla yapılıyor. Olguları, yüzeysel yönüyle ele alanlar, milyonların bu savaşını yok sayıyor, sırf örgütlü değil diye. Oysa ki örgütlü güçler, milyonların savaşı olmasa, hiçbir zaman eski toplumu deviremezler.

Devrimci yığınsal eylemler, isyanlar, halk ayaklanmaları, devrimler, devrimci pratiğin tüm biçim ve yöntemlerinde halkın dehası parıldar. Emekçi halk kitleleri mücadele, eylem ve örgütlenmede harikalar yaratır. Burjuvaziyi devirmek, siyasi iktidarı ele geçirmek ve toplumu dönüştürmek, yani yeni baştan örgütlemek için iki temel şey gerekiyor. Mücadele ve deha. Yirminci yüzyılın ve yirmi birinci yüzyılın devrimci mücadelesi halkın dehasını aydınlattı. Halk her yerde, yaratıcılığın yeni örneklerini yarattı. Gezi Haziran Halk ayaklanmasını düşünün, orada halk kitlelerinin kolektif dehasını görürsünüz ve aynı tarihsel süreçte, dünyanın birçok merkezindeki ayaklanmaları, kadınların her yerde ve dünya çapında başkaldırısını göz önünde tutun, devrimci gençliğin isyan ve devrimlerdeki cesur ve yaratıcı haline bakın, her yerde, devrimci kitlelerin nasıl çok yönlü, zengin çeşitli mücadele örnekleri yarattığını göreceksiniz. Burjuvazi halk kitlelerinin dehasını yok edemiyor -nasıl yok etsin ki!- engelleyemiyor, çaresiz ve eli-kolu bağlı durumda. Devrim, kolektif dehadır.

Devrim ne kadar süratli ilerlerse ilerlesin, kapitalistler egemenliklerinden vazgeçmezler. Aksine, devrimin ilerlemesi karşısında görülmemiş bir enerjiyle çalışırlar, bütün güçlerini ortaya koyar, kötülükte sınır tanımaz, her yola ama her yola başvururlar. Bu yollardan biri, devlet terörünü son noktasına kadar kullanmaktır. Diğerleri, bununla ilintili olarak yalan, demagoji, çarpıtma, devrim güçlerini karalama, antikomünizm, antiproleter ideolojik saldırganlığı en uç noktaya götürmek; yalandan sözler vermek vb. şeylerdir. Bunların yanında muhalefet eliyle kitleleri oyalamak, sahte beklenti yaratmak, hatta bazen de, devrimi boşa çıkarmak için çeşitli eylemlere başvurmak. Muhalefetin -sadece bugünkü yönetime muhalefet eden, ama gerekirse onunla da yönetimi paylaşan- Ankara-İstanbul yürüyüşü tamamen devrimi boşa çıkarmak amacıyla düzenlendi. Yürüyüşü yapanlar şunu söylüyordu: Bu yürüyüşün amacı, Geziler bir daha olmasın diyedir. Türkiye ve Kürdistan proletaryasının ve emekçi halklarının devrim kavgası iktidarın kapılarına dayandığında iktidar ve muhalefetin, devrimi önlemek için, birleşmiş bir düzen partisi olarak davranacaklarını çok iyi biliyoruz. Devrimci mücadelede, bunu daima akılda tutarak davranıyoruz.

Kapitalist düzene ve düzen güçlerine karşı, elli yıldan fazladır süren mücadelede, kitleler hep sokaklarda bizimle oldu. Sokaklar yalnızca kitlelerin gücünün birleştiği alanlar değildir; aynı zaman da devrim eğitimi alanlarıdır. Bu zaman içinde, kitleleri eğitmek için parlamentoda olanlar da oldu ve halen varlar. Ama devrim eğitiminin asıl alanları sokaklardır. Başka hiçbir şey isyan ve devrimin eğiticiliğini yapamaz.

Bu konuda son sözü, 1905 Devriminden önemli sonuçlar çıkaran Rosa Luxemburg'a bırakalım:

"... bir yıllık devrim Rus proletaryasına, otuz yıllık parlamenter ve sendikal mücadelenin Alman proletaryasına yapay olarak veremeyeceği bu 'eğitimi' kazandırmıştır."

C.Dağlı