Alman faşizmi 2. Dünya savaşında Sovyetler Birliği tarafından büyük bir yenilgiye uğratıldıktan sonra yakalanan faşistler ve savaş suçluları Nürnberg Mahkemeleri'nde yargılandılar. Hitlerden sonra Alman faşizminin iki numarası olarak bilinen Göring bu mahkemelerde yargılananlar arasındaydı.

Kızıl Ordu'nun darbeleri karşısında tüm Avrupa'nın ekonomik ve askeri gücünü arkasına alan faşist Alman ordusunun nasıl dağıldığını dişlerini sıkarak isteksizce anlatan Göring, bu savaşta yaptıkları büyük bir hatadan bahsediyordu; “En iyi istihbarat servisi bile Sovyetlerin gerçek askeri varlığını açıklayamaz. Biz bunu aşağı yukarı biliyorduk. Ben insanlarından, yabancılar için daima bir bilmece olan Rus insanlarını kastediyorum.”

Sovyet insanı, sosyalist insan, bu savaşta büyük bir cüret göstererek, önceden hiçbir askeri istihbaratın öngöremeyeceği etkisiyle savaşın kaderine yön vermiştir. Bu öngörülemez unsur, cesaretleriyle, kararlı savaşlarıyla faşistleri şaşkına çevirmiş, yıpratmış ve büyük bir yenilgiye uğratmıştır.

Dün Alman faşizmi Sovyet insanının tarihsel etkisi karşısında nasıl şaşkına dönmüşse, bugün aynı tekelci kapitalist temelden beslenen Türkiye faşizmi, Afrin’de, Kürt halkının, Enternasyonal Özgürlük Taburlarının ve Leninist savaşçıların çelikten duvarına çarparak şaşkına döndü yıprandı ve moral kaybetti. Dünyanın ikinci büyük ordusuna sahip olmakla övünen bu dinci faşizm, üç güne bitiririz dedikleri işgalde, ikinci ayına gelene kadar ancak metre metre ilerleyebildiler. O da tüm teknik olanaklarını seferber ederek, yürüdükleri alanı metre metre top ve uçaklarla delik deşik ederek. Ancak bu ateş baskısıyla, arabaya atlasan yarım saatte gidebileceğin otuz üç kilometrelik yolu ikinci ayın bitiminde gidememiş olmak, Afrin bölgesi işgal edilmiş olsa bile böylesine kazanılmış bir zafer olsa olsa, dinci faşizmin elde ettiği bir yenilgidir. Tüm dünya işçi ve emekçi halklarının gözünde Afrin savaşı, dinci faşizmin yenilgi hanesine yazılmıştır.

Zaferin asıl sahipleri ise, faşist orduya ve onun destekçisi emperyalist kapitalist sınıfa, nasıl bir öngörülemez devrimci güçle muhatap olduklarını hatırlatan, onu orda iki ay boyunca tutan, bir bedenle bir tanka, bir kanasla bir uçağa karşı savaşan devrimci kahramanlar, Kürt halkının ve işçi sınıfının yiğit kızları ve oğullarıdır. Dün Tanya'ydı onların adı bu gün Avesta'dır, dün Nuguyen’di adları, bugün Srajed, dün Teğmen Ali'ydi adları bugün Sinan, Taylan...

Sovyet insanının Alman faşizmi ve onun arkasına aldığı dünya emperyalist kapitalist sınıfı karşısında 25 milyon insanın canıyla kazanılmış zafer, nasıl dünya işçi sınıfı ve emekçi halklarının mücadelesine büyük bir esin ve umut olmuşsa, “Devrim ya ruhumuzdadır ya da hiçbir yerde” diyen Che, hayatı ve ölümüyle, son 50 yılın her devrimci hareketinin ellerinde bir devrim çağrısı olarak yükselmişse, bugün Afrin’de devrimci kahramanlığın yeni örneklerini veren yoldaşlarımız, bu günün sınıf savaşının yeni aşamasında, güncel devrimin, işçi sınıfının iktidarını kurmanın ve bunun önemli bir ayağı olan proletarya enternasyonalizminin, bu uğurda savaşın çağrısı olarak, tüm dünyanın işçi sınıfının ve kendi kaderine yön vermek isteyen emekçi halkların bilincine ve yüreğine kazınmıştır. Bilinsin ki, emperyalist kapitalist sistem ve onun işbirlikçilerinin ve onların paranın gücüyle zar zor bir arada tutabildikleri yağmacıların attıkları her adımda korkuları ne kadar artıyor ve moralleri ne kadar bozuluyorsa, işçi sınıfının ve emekçi halkların saflarında moral ve kararlılık da o kadar artıyor.

Bilinsin ki devrimin bu öngörülemez unsuru, devrimci kahramanlar, moral zaferi kazanmıştır. Toplumsal zafer ise, bu moral zaferi kuşanan işçi sınıfı ve Kürt halkının devrimci sınıf savaşı yoluyla iktidarı almasıyla tamamlanacaktır. Kimsenin kuşkusu olmasın ki o güçler, bilinmez bir geleceğin değil, yaşadığımız hayatta göreceğimiz günlerdir.

AYBEL GÜN