< < Ayaklanma Rüzgarı İran Ve Rojhilat’ta

 

Leninist Parti, 90’larla başlayan süreci, “Ayaklanmalar Yüzyılı” olarak tanımlamıştı. Çok geçmedi, yüzyılın daha başında bu öngörü yaşamda karşılık bulmaya başladı.

Seattle’dan başlayarak, yaklaşık 20 yıldır dünyanın bir çok yerinde, halk isyanları, ayaklanmalar, devrimler yaşandı. Görünen o ki, kapitalizm tüm dikişlerinden, ard arda/ardışık olarak sökülmeye devam edecek.

Arap Devrimleri, Avrupa ve Amerika kıtalarındaki kitlesel başkaldırılar ve isyanlar, Türkiye ve Kürdistan (her dört parçada) serhıldan ve ayaklanmaları; dünya devrimci proletaryasının bu çeşitli ülke ve ulus müfrezeleri, devrimci dönüşümün bu güçlü rüzgarını her yere taşıyorlar.

Başur’daki devrimci ayaklanma halen gündemimizdeyken, dünya proletarya ve emekçiler ordusunun İran ve Rojhilate Kürdistan müfrezesi ses veriyor. Devrim ve ayaklanmanın şiddetli rüzgarı burada esiyor.

Her şeyden önce vurgulamak gerekir ki, bu ayaklanma, İran ve Rojhilat proletaryası ve emekçilerine dayanıyor. Ayaklanmanın öne çıkan sloganları ve yoğunlaştığı bölgeler bunu çok net gösteriyor.

İran, onlarca farklı ulus ve ulusal topluluktan oluşuyor. Kürtler, Belluciler, Lorlar, Lekler, Afganlar, Azeriler… ülkeleri İran devleti tarafından ilhak edilmiş ya da ulusal baskı altına alınmış uluslardır. Ayaklanma, bu ulus ve ulusal toplulukların hepsinde karşılık buluyor. İran’ın bütün bölgelerinde isyancılar, büyük bir uyum yakalıyor. Proleter sınıf zemininden yoksun bir ayaklanma, ulusal çelişkilerin bunca keskin olduğu İran’da, bu kadar farklı ulusu, farklılıklarıyla beraber harekete getirebilir miydi? Ayaklanmada öne çıkan, belirleyici karakter; proleter sınıf karakteridir, hareket bu zemin üzerinde yükseliyor.

Ayaklanma, İran işçi sınıfının en yoğun olduğu bölgelerde, Esfahan, Tahran ve Meşhed’de baş gösterdi. Bu bölgeler, (özellikle Esfahan) İran fabrikalarının, dolayısıyla emekçilerin yoğunlaştığı bölgelerdir. Ayaklanma, buralardan diğer eyaletlere, bölgelere yayılıyor.

Bu ayaklanmayı, İran’da daha önceki başkaldırılardan ayıran başlıca özellik, ilk olarak bu bölgelerden başlayıp, yayılmasıdır. Daha önceki başkaldırılar, genellikle, ulusal-sınıfsal çelişkinin oldukça keskin olduğu Rojhilate Kürdistan’da başlayıp diğer bölgelere (özellikle Rojhilat-İran sınıf kentlerine yayılırdı.

Rojhilat’ta farklı olan durum ise, daha önceki ayaklanmalarda, görece daha geri duran Rojhilat proletaryası ve yoksullarının yoğunlaştığı en büyük kent olan Kirmanşan ve çevresinin öne çıkmasıdır, bu yeni bir durumdur.

Kapitalizmin dünya ölçeğindeki ekonomik kriziyle atbaşı, İran’daki kriz de derinleşti. İşçi sınıfı ve emekçiler, çok yoğun emek sömürüsü, açlık ve yoksullukla karşı karşıya kaldı. Temel yaşam ürünlerine getirilen fahiş zamlar, artan vergi yükleri, işsizlik toplumun yaşam koşullarını dayanılmaz hale getirdi. Bu kriz, elbette, İran emekçileriyle burjuvazi arasındaki sınıf savaşını daha da derinleştirdi. Bugün, bu keskin çelişkiler, büyük bir gürültüyle patlıyor, ayaklanmaya dönüşüyor.

Ayaklanma, ekonomik temelde de olsa, anında politik bir nitelik kazanıyor, politik bir hareket olarak gelişiyor, temel hedef olarak gerici burjuva molla iktidarı, burjuva egemenlik öne çıkıyor.

İran’da burjuvazinin siyasi erki, baştan ayağa gerici, baskıcı bir erktir. Gerici rejim, tüm araçlarla toplum üzerinde baskı ve terör uyguluyor. 1979’da emekçilerin devrimci ayaklanmasının gerici mollalarca gaspından bugüne, orada burjuva iktidar, bir katliam ve terör iktidarıdır. Başından beri bu burjuva rejim, İran ve Rojhilat topraklarında farklı uluslardan ilericileri, devrimcileri, komünistleri katlediyor. (1988 yılında sadece 3 ay içinde, çoğu komünist, 30 bin insan idam edildi!)

Burjuvazinin gerici çeteleri; Pastaran (muhafızlar), Besic (paramiliter çeteler), İntizam (iç güvenlik), İtlaat (istihbarat) ve gerici sivil milisler, toplumda burjuva terörün en kanlısını estiriyorlar. Gerici rejimin en koyu baskısı, kadınlar üzerindedir. Kadınlar, yaşamın her alanında, gericilerin baskısı ve sömürüsüyle karşı karşıyalar.

Ayaklanmanın en keskin sloganları, işte burjuvazinin bu terör ve katliam düzenine yöneliyor: “Molla Rejimine Son, Kahrolsun İslam Cumhuriyeti, İslam Cumhuriyeti İstemiyoruz!”…

İran Devrimci hareketinin her zaman ön cephesinde yer alan kadınlar, bu ayaklanmada da öncü güç olarak rol oynuyorlar. Kadınlar, İran’da sonucu belirleyecek en canlı, en cesur, en mücadeleci kesimdir. İran’da ayaklanma bu nedenle, bir “kadın isyanı” şeklinde gelişiyor.

Tüm bunlara rağmen, ayaklanmanın emperyalizmle, İran gericiliğinin değişik kanatlarıyla ilişkilendirilip küçümsenmesi-kötülenmesi, ayakları havada değerlendirmelerdir. Bu bakış açısı, iki şeyi birbirine karıştırıyor: Bir toplumsal ayaklanmanın emperyalizmin “icadı(???)” olması ile emperyalizmin toplumsal ayaklanmanın sonuçlarından kendi çıkarlarınca faydalanma isteği / çabası iki ayrı şeydir. İran’da olan durum; proletarya ve emekçilerin, ekonomik ve politik koşullarla koşullu başkaldırısıdır, emperyalizmin çıkarları gereği, politik çevirme operasyonu, diğer açıklama ve çabaları apayrı bir konudur. Aksi türlüsü, toplumsal olaylara şaşı bakmaktır, İran’daki gerici rejimin, sınıf savaşının, kapitalizmin, kapitalizmin ekonomik ve politik krizinin yarattığı devrimci koşulları göz ardı etmek, yok saymak olur, ki bu, Marksistlerin bakış açısı olamaz. İran’daki ayaklanma, devrimci nitelik taşıyor.

Ayaklanmanın niteliği betimlenirken, bu topraklardaki, devrimci ve komünist kitle hareketinin yeni değil, eski ve çok köklü olduğu vurgulanmalıdır. Burada oldukça şiddetli ve uzun yıllara yayılan devrimci kavga verilmiştir. İran’da ve Rojhilat Kürdistan’da devrimci mücadele her zaman etkin olmuştur.

Tudeh (Kitleler Partisi) ile başlayan, daha sonra bu parti içinden çıkan Fedaiyan (Halkın Fedaileri – Samet Behrengi bu hareketin liderlerindendir) örgütüyle devam eden devrimci ve komünist hareket, zorlu koşullara rağmen çok büyük mücadeleler vermiştir. Şu anda da devrimci ve komünist mücadele, tüm baskıya rağmen, çeşitli örgüt ve partilerle devam ediyor.

Rojhilate Kürdistan ulusal-sınıfsal özgürlük mücadelesinde, kitleler üzerinde komünist ve devrimci hareketin çok güçlü etkisi vardır. Komaley J.K. (Komaley Jiyanewey Kürdistan)’nın temelini attığı ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesi daha sonra PDK-İ (Barzanilerin PDK’si ile bağı yoktur) ve daha önemlisi, komünist parti Hizbî Komünistê İran (Halkın deyimiyle “Komela” –Bu partinin önderlerinden Dr.Fuad Mustafa Sultanî devrimci kavgada savaşarak ölümsüzleşti) ile devam etti. Halen Rojhilat’ta, komünist hareketin güçlü etkisi vardır. Komela örgütlü mücadele vermektedir. Mahabat’tan bu yana, orada mücadelenin ana çizgisi Sosyalizm etkisinde gelişmiştir.

İran ve Rojhilat’ta köklü, birikimli ve deneyimli bir devrimci hareket geleneği var. Şüphesiz bu oradaki toplumun devrimci dönüşümünde, ayaklanma ve isyanın yönü ve sonucunda temel belirleyici rollerden birini oynayacaktır.

Ayaklanma nihai zafere ulaşır ya da ulaşmaz, bunu bilemeyiz. Ama bildiğimiz ve toplumsal gelişimin bize gösterdiği şey, ayaklanma ve isyanların kesintisiz olarak devam edeceğidir.

İran’da, Türkiye ve Kürdistan’da veya dünya devriminin diğer cephelerinde kaybeden burjuvazi ve kapitalizm, kazanan devrim ve devrimci kitleler olacaktır.

Argeş Soran