Bazı kavramlar vardır ki kimin nasıl algıladığına göre değişmez. Ve yine bazı kavramlar vardır ki egemen sınıfların çıkarları uğruna anlamından o kadar saptırılır ki, sonunda karşınızda duran şeyin ne olduğunu ‘çözebilen beri gelsin’ dersiniz. ‘Demokrasi’de olduğu gibi.

Diyebiliriz ki demokrasi bu iğfale uğrayan kavramlar arasında en mağdur durumda olanıdır. Çünkü herkes demokrasi ister ama demokrasi nedir, bu demokrasi nasıl gelir, sınıflı bir toplumda herkese mi gelir arkadaş, dediğinizde her kafadan bir ses duyarsınız. Herkesin demokrasi anlayışı da kendine göredir! Bilimsel düşünüşün dışında hareket etmek bu kargaşanın nedenidir. Ama bilim farazi ya da keyfi algılardan değil, kimse tarafından çürütülemeyecek maddi gerçeklikten hareket eder. Dolayısıyla bu kargaşayı ortadan kaldırarak demokrasiye itibarını iade etmek de yine bilime, toplumsal gelişmenin bilimi olan bilimsel sosyalizme düşüyor.

Bilimsel sosyalizmin kurucuları olan Marx, Engels ve Lenin geçmiş ve gelecek toplumlardaki demokrasi sorununu da tüm yönleriyle ele alarak demokrasiyi ‘kendine göre’ olmaktan kurtarıp onun gerçek içeriğini ortaya koymuşlardır. Şimdi bu içeriği incelemeye başlayabiliriz.

Demokrasi kelime kökeni olarak yunanca demos’tan gelir. Demos halk anlamına gelir ve demokrasi kelimesi de halk yönetimini ifade eder. Ama halk da homojen bir bütün olmadığına göre, demokrasi  azınlığın çoğunluğa tabi olduğu halk yönetimini anlamında kullanılır. İşte dananın kuyruğu da burada kopuyor. Sınıflı bir toplumda demeyelim de, direkt, sınıflı bir yapıya sahip kapitalist sistemde diyerek konuyu güncelleştirelim; halk yönetimi, azınlığın çoğunluğa tabiliği nasıl olur, ya da bunun mümkünü var mıdır, var ise nasıl vardır bu demokrasi?

“Mantık ve tarih ile alay etmedikçe, ayrı ayrı sınıflar var olduğu sürece ‘arı demokrasi’den değil, ama yalnızca sınıfsal demokrasiden söz edilebileceği açıktır. (“arı demokrasi”nin yalnızca ne sınıflar savaşımından ne de devletin niteliğinden herhangi bir şey anlayan bilirsiz bir formül olmakla kalmadığını, ama bomboş bir formül de olduğunu söyleyelim ayraç içinde, çünkü komünist toplumda, dönüşmüş ve bir alışkanlık durumuna gelmiş demokrasi sönecek, ama hiçbir zaman’ arı’ bir demokrasi olmayacaktır.” Lenin.

Kapitalist sistem çıkarları birbirine zıt iki ana sınıftan oluşur. Burjuva sınıf ve işçi sınıfı. Burjuva sınıf tüm toplumsal üretim araçlarına sahip olarak işçi sınıfının artı değerine el koyar ve tüm toplumsal üretimi kendi serveti haline getirir. Tüm toplumsal üretim araçlarına sahip burjuva sınıf aynı zamanda toplum üzerindeki baskı aygıtı olan devlete de egemendir. Bu egemenliği de aslında en iyi devleti kendi yönetmiyor da yönetimi paylaşıyor görüntüsü vererek sağlar; oy hakkı, parlamento seçimleri vs. araçlarla. Genel oy, “Halkı parlamentoda yönetici sınıfın hangi üyesinin temsil edeceği ve ayaklar altına alacağını kararlaştıran” büyük bir kazık değil de halkın yönetime katılma aracıymış gibi bir yanılsama yaratır. En demokratik halinde bile kapitalist sistem işçi sınıfının artı değerinin burjuva sınıf tarafından gaspına dayanır. Kapitalist toplumun azınlığı olan burjuvazinin çoğunluğu olan işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimleri sömürmesine dayanır. Bu temel değişmediği koşulda, sınıflı bir sistem olduğu sürece bir halk yönetiminden, ortak bir sınıflar yönetiminden bahsedilemez. Kaldı ki çıkarları birbirine tamamen zıt bu iki temel sınıfın ortaklaşabileceği bir yönetim biçimi yoktur. Kapitalist sistemde burjuva sınıf yönetir ancak bu yönetimi herhangi bir iktidar kaybetme tehlikesine karşı korumak ve rahatça sömürüyü sağlamak için iktidarın bu sınıfsal yanını mümkün olduğunca gizler. Buna karşın burjuva sınıfın kendi içinde bir demokrasi de yok değildir. O hem kendini hem de çoğunluğu yönetir. Bu yanıyla kapitalist sistemde demokrasi yalnızca burjuvalar için vardır. Hayat onlara güzeldir.

Sınıflı bir toplumda tüm toplumun yönetime eşit olarak katılması olanaksızdır. Bu durum kapitalist iktidara son veren proletaryanın iktidarı için de geçerlidir. Sınıflı toplum yapısının ortadan kaldırılması için zorunlu bir süreç olan proletarya diktatörlüğü sürecinde, burjuva sınıfın sömürüsüne uğrayan tüm sınıflar o güne kadar hiçbir toplumsal sistemde görülmemiş bir özgürlük ve demokrasiyi yaşarken, burjuva sınıf da o güne kadar görmediği bir ağır bir baskı görecektir.‘Eğer çoğunluk sizdeyse niye diktatörlük gereksiniyorsunuz’ diyenler de çıkabilir. Bu soruya Marx’ın ve Engels’in verdiği cevabı verelim:

“Gericilerde korku uyandırmaya yarar.

Silahlı halkın burjuvaziye karşı otoritesini koruyup sürdürmesine yarar.

Proletaryanın düşmanlarını zorla bastırabilmesine yarar.” (Proleter Devrim ve Dönek Kautsky sf. 30)

Sömürücü sömürülene eşit olamaz. Halen sınıfların olduğu bir toplumda da tüm insanlara demokrasi olamaz. Ayrıca Lenin’in de belirttiği gibi sınıfların olmadığı bir toplumda da bugünkü demokrasi türü bir demokrasi olmayacaktır. “Çünkü komünist toplumda, dönüşmüş ve bir alışkanlık durumuna gelmiş demokrasi sönecek, ama hiçbir zaman ‘arı’ bir demokrasi olmayacaktır.” İşin bilimi bunu söylüyor. Peki! Madem kapitalist toplumda demokrasi bir hayal, Öyle ise demokrasi mücadelesi vermeyelim mi?

Burada başka bir önemli konuya daha değinelim. Tekelci kapitalizmin ve onun üst aşaması emperyalizmin genel eğilimi gericiliktir. Bu gericilik ezilen sınıfların demokrasi isteği ve mücadelesini de artırır aynı zamanda. Fakat bu demokrasi, kapitalizm içi bir sınıflar arası uzlaşı sağlama demokrasisi değildir. Hele hele seçim barajları insin biz de parlamentoda etkin olalım, anadilimizi de konuşabilelim, hükümetler istifa etsin biz de hep muhalefet olalım vs.vs. hiç değildir. Lenin söylesin;

“… Proletarya, zaferi ancak demokrasiyle, yani demokrasiyi tam olarak gerçekleştirerek, en kararlı biçimde formüle edilmiş demokratik talepleri hareketinin her adımıyla birleştirerek kazanabilir. Sosyalist devrimi ve kapitalizme karşı devrimci mücadeleyi, demokrasinin sorunlarından biriyle, bizim durumumuzda ulusal sorunla karşı karşıya koymak saçmalıktır. Tam tersine, kapitalizme karşı devrimci mücadeleyi tüm demokratik taleplere ilişkin devrimci program ve devrimci taktikle birleştirmek zorundayız: Cumhuriyet, milis, memurların halk tarafından seçilmesi, kadınlara hak eşitliği, ulusların kendi kaderini tayin hakkı vs. Kapitalizm var oldukça, bütün bu talepler ancak istisnai olarak ve üstelik eksik ve kuşa çevrilmiş biçimde gerçekleştirilebilir. Gerçekleştirilmiş olan demokrasiye dayanarak, kapitalizmde demokrasinin eksikliğini teşhir ederek, kitlelerin sefaletini ortadan kaldırmanın ve hakeza tüm demokratik dönüşümlerin tam ve çok yönlü uygulanması için zorunlu bir zemin olarak kapitalizmin yıkılmasını, burjuvazinin mülksüzleştirilmesini talep ediyoruz. Bu önlemlerden bazılarına burjuvazi yıkılmadan önce, bazılarına burjuvazi yıkılırken, bazılarına ise burjuvazi yıkıldıktan sonra başlanacaktır.” Seçme Eserler Cilt 5-321sf.

Lenin’in demokrasi talepleri bunlar. Cumhuriyet, milis, memurların halk tarafından seçilmesi, kadınlara hak eşitliği, uluslara kendi kaderini tayın hakkı vs… Şimdi bile, “milis de demokrasi talebi olur mu” diyenleri duyar gibiyim. İşte bu sakatlanmış, burjuvazinin iğfaline uğramış ’demokrasi’ kafasını bir kenara atıp, hangi sınıfın demokrasisini istediğimizi bilelim. Demokrasiye itibarını iade edelim.

Aybel GÜN