Gedikli reformistlerden, fason TKP’nin yöneticisi Aydemir Güler'in soL haber sitesinde 3 Aralık 2019 tarihinde "21. yüzyıl sosyalizmi sona ererken" adlı bir yazısı yayınlandı.

"İstiklal marşı şairi" Mehmet Akif Ersoy'un torunu olduğunu yeni öğrendiğimiz bu "zat-ı şahane", bir ara moda haline getirilen "21. yüzyıl sosyalizmi"ni eleştiren bu yazısında, özetin özeti, "bir yenilgiler silsilesinin sonunda ihtiyaç" duydukları şeyin "geçmişe küfür ve inkar yerine, geleceğe tutkuyla bakan devrimci geleneğimizin canlanması" olduğunu söylüyor. "Geçmiş"ten ne kastediyor, "gelecek"ten ne anlıyor, hangi "devrimci gelenek"ten bahsediyor, bunları şimdilik bir kenara koyarak, yazının bizim için önemli olan kısmı üzerinde durmak istiyoruz.

Yazının sonunda gedikli reformistimiz, konuyu geçenlerde hayatını kaybeden Teslim Töre'ye getiriyor ve ondan olumlu anlamda "20. yüzyıl sosyalisti" olarak bahsediyor. "Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak" sloganının onun tarafından bizzat üretilmiş olduğunu yeni öğrendiğini söylüyor. Ve değerli bir itirafta bulunuyor: "o güzel sloganı aldık"larını ve "onların yapabildiklerinden çok daha iyisini yapmak üzere yola devam ettik"lerini belirtiyor.

Yani Arsen Lüpenimiz, lüplemeye çalıştıkları üzümün bağının kimlere ait olduğunu, istemeden de olsa, itiraf etmek zorunda kalıyor. Evet, fason TKP'nin bir süredir kendisine temel şiar edindiği, "Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi İktidar Her Şey Emeğin Olacak" sloganı, adı üstünde "Emekçiler" olarak bilinen Emeğin Birliği'ne aittir; bir kolektifin ürünüdür ve bir programatik anlayışın, zora dayalı anti-kapitalist Demokratik Halk Devrimi'nin en özlü biçimde ifade edildiği bir şiardır. Fason TKP'liler, bu sloganı Arsen Lüpen'e taş çıkaracak şekilde aşırdıktan sonra, sonunu sündürerek "o-la-cak" şeklinde atmaya başlamış, kitleleri de "önderleri"nin kendilerine sunduğu bu sloganı benimsemiş olacaklar ki, her yerde kullanmaya başlamıştır. Ama ortada bir sorun vardır; hem de öyle böyle bir sorun değil: Sloganın devrimci bir yapının ana şiarı olmasının yanı sıra, bayraklarından orak'ı çıkararak çark-çekiç'e evrilen sefil reformistlerimiz, güya böyle yapmakla devrimin karakterinin "sosyalist" olması gerektiğinin altını çizmiş oluyorlardı. Yani, köylüyü temsil eden orak'ı çıkararak işçiyi temsil ettiği varsayılan çark'ı koyarak, el çabukluğu marifet, köylülük devrimin temel sınıflarından biri olmaktan çıkarılıyor; artık saf bir "sosyalist devrim" savunmanın önünde hiçbir engel kalmıyordu. Ancak basiretsiz fason TKP’nin yöneticileri düşünerek kendilerine "sosyalist devrim"i ifade edecek bir slogan bulamamış olacaklar ki, işçi sınıfının yanı sıra, yoksul köylülüğün ve kent ve kır küçük burjuvalarının da dahil olacakları anti-kapitalist demokratik halk devrimini ifade eden "o güzel sloganı (ç)almış"lar.

Türkiye ve Kürdistan’da devrimci hareketin gücü, devrimci düşünce ve görüşlerin emekçi sınıflar üzerindeki güçlü etkisi ve en önemlisi, Deniz’lerin silahlı mücadelede açtıkları yol, parlamenterizme karşı verdikleri ve son derece etkili olan mücadeleleri nedeniyle, buradaki reformistler, devrimcilikle hiç bir alakaları olmadığı halde, ortalıkta hep devrimci kisvesiyle dolaşırlar. Türkiye ve Kürdistan halklarına mal olmuş devrimci önderlerin adlarını kullanmak suretiyle kendilerine siyaset sahnesinde yer açmaya çalışırlar. Bir Deniz'in, bir Mahir'in adını ağızlarına pelesenk etmeden bu topraklarda "devrimcilik" iddiasında bulunamayacaklarını çok iyi biliyor olacaklar ki reformist ve oportünist hareketler, bu önderleri "sahiplenirler". Oysa birçoğunun Denizlerle, Mahirlerle uzaktan yakından alakası yoktur. Onların tek derdi devrimimizin bu büyük önderlerinin prestijinden yararlanmaktır. Yeri geldiğinde bu önderlere "goşistler", "küçük burjuva maceracılar" demekten imtina etmeyenler, bir bakmışsınız, onları " önderlerimiz", "büyük devrimciler" diye sahipleniyorlar. Bu konuda genel olarak ortalama sol hareketler, diğer birçok konuda olduğu gibi, pespaye bir tutum içerisindedirler.

Bir konuşmasında "nostalji tuzağına düşmemeyi öğrendik; geçmişte yaşamayacağız" diyen Aydemir Güler, bir yazısında "çok berbat bir çağdan geçtiğimiz"i söyleyecek kadar da tutarlıdır! Daha yaşadığı çağı doğru dürüst ifade etmeyi başaramayan, her yerde yükselen toplumsal devrimleri görme yeteneğine sahip olmayan, "sürekli karamsarlık" hastalığına tutulmuş bu basiretsiz zat, yine bir yerde "düzenin solu yok" demektedir. İyi de bayım, siz ne oluyorsunuz? Yıllar yılı "parlamenter budalalığı" kendi kitlenize ve yığınlara kabul ettirme gayretkeşliğiniz nerede duruyor? Sefil reformizminize gerekçeler oluşturmak için nasıl kıvrandığınızı bilmeyen mi var? Kendinizde var olan özellikleri yansıtma yoluyla başkalarının üzerine yıkma konusunda dahi burnunuzdan kıl aldırmaz bir kibirliliğe sahip olduğunuz için "düzenin solu yok" diyerek kendinizi gizlemeye çalışıyorsunuz. Arsen Lüpen'liğiniz yetmiyor, Casper'lığa da soyunmaya kalkıyorsunuz! "Yağma Yok" diye diye her şeyi yağmalamaya çalışıyorsunuz! En fazla yağmalamaya çalıştığınız da devrimci değerlerdir; ama artık yeter baylar! O, sefil reformist ellerinizi devrimci değerlerden çekin.

Bugün, bir devrimin somutluğunu sizin gibi gözünü reformizm bürümüş olanların bile gözüne sokmaya çalışan bir siyasi hareket var; yığınlara "iktidar dışında her şey hiç bir şeydir" diyen gerçek  bir komünist parti var. Denizlerin, uğruna hayatlarını verdikleri devrim davasını gerçekliğe dönüştürmek için var güçleriyle mücadele eden yoldaşları, leninistler var.

Yapmayacağınızı, yapamayacağınızı biliyoruz ama yine söylemiş olalım: Emekçi sınıfları, yoksul halkları aldatmaktan, onlara yalan söylemekten vazgeçin ve gerçek yüzünüzle, sosyal şoven, sosyal reformist yüzünüzle onların karşısına çıkın.

“Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi İktidar Herşey Emeğin Olacak” sloganı, zora dayalı, kesintisiz, iki aşamalı bir devrim programının en özet halidir. Hiç alakanızın olmadığı bir Halk Devriminin programının özet halidir. Sloganın çıkışı hakkındaki cehaletinizi geç de olsa itiraf etmiş bulunuyorsunuz. Kırkbeşyıllık gecikmeyi hiç olmazsa dürüst bir davranışla telafi edin.

Bu şansınızı kullanın!

 Ali Varol Günal