Önlerinde Gezi Ayaklanması gibi bir örnek dururken devrimden umudunu kesenlerin "sürekli karamsar"lığının onları getirdiği son nokta, "AKP'yi geriletme kararlılığı"dır. Ortalama solun tüm yayınlarını boydan boya kaplayan bu kararlılık(!) gerçekten insanın gözlerini yaşartıyor!

Uzunca bir süredir bir devrimle iktidarı ele geçirme düşüncesinden vazgeçmiş olan ortalama sol, "hak, hukuk, adalet" derken kendisini adım adım, Lenin'in deyimiyle, "aşırı muhalefet partisi" konumuna taşıdı. Deyim yerindeyse "burjuva muhalefet”in boşluğunu doldurmak için canhıraş bir şekilde birbiriyle yarıştı. CHP ile girişilen girift ilişkiler de, teşbihte hata olmaz, pastaya mum dikti!

"AKP'yi geriletmek" için "Muhalefeti ya da solu birleştirmek" adına atılan adımlar bizim açıkgözlerin çoğunu şaşı bıraktı! Bu aklıevveller devrimin olamayacağından o kadar eminler ki, "hiç değilse" "AKP'yi geriletmek için" bir araya gelmek "bir demokrasi, direniş cephesi oluşturmak için" ivedilikle hareket etmek gerekiyordu.

Ne zaman ortalama sol güç kaybetse, kendine olan güvenini yitirse, özellikle seçim dönemlerinde bu "demokrasi" vb cephesini gündeme getirir. Bu adeta içine herkesin doldurulabileceği bir heybe gibidir. Aslında devrimden umudu kesmişlerin "hiç değilse" diye diye gittikleri dipsiz bir kuyu ağzıdır bu. Devrimi ne kadar "uzakta", ne kadar "imkansız" ve "hayal" olarak görüyorlarsa o kadar hevesle koştukları bir çukurdur! Kendileri ona doğru koşarken gelmeyene de kızgınlık ve öfke duydukları bir çukur.

"Genel seçimde olmadı, yerel seçimde yapalım" mantığıyla hareket edildiğinde durumundan memnun olmayan milyonlarca insanın dikkati, dolaysız kitle mücadelesinden çeliniyor ve seçimlere odaklanıyor. Başkanlık seçiminden sonra sadece parlamentoya değil, seçimlere de güvenini kaybetmiş olan insanların önüne yine aynı lapa konuluyor ve bile bile lades demeleri isteniyor. Bu anlayışa karşı çıkıp devrimci kitle mücadelesinin öneminden bahsettiğimiz her yerde "tamam, varsa yapın örgütleyin" diyerek topu bize atanların yönlerini çoktan bataklığa çevirmiş olduklarını görmemiz gerekiyor. Yığınların önüne devrimci bir politika koymak yerine, "domuzdan kıl koparmak" anlayışıyla hareket edenlerin gittikleri yer, reformizm ve sivil toplumculuktur.

Yığınların artan huzursuzluğunu ve öfkesini göremeyenler baktıkları yerde sadece umutsuzluk görüyorlar. Onu da kendi karamsarlıklarıyla özdeşleştiriyorlar. Halbuki, milyonlarca insanın içine düştüğü umutsuzluk olmadan devrimci bir kalkışmanın olamayacağını, bugüne kadarki devrim deneyimlerinden öğrenmiş olmak gerekirdi. Devrimin gücünü kendi güçleriyle ölçenler, kendilerini yığınlara bir devrimin gerekliliğini ve zorunluluğunu propaganda etme takatinden de yoksun hissediyorlar. Oysa,

"...bir partinin öğüdüyle düzinelerce milyon insan devrim yapmaz" diyor Lenin, "yineliyorum, onlarca milyon insan ısmarlama devrim yapmaz, onlar bunu, üzerine umarsız bir yoksulluk çökerse, halk dayanılmaz bir durum içine düşerse, onlarca milyon insanın genel atılımı, kararlılığı tüm eski bariyerleri kırıp attığında ve gerçekten yeni bir yaşam yaratacak durumda olduğunda yapar"

İşte şimdi her şeyden önce milyonlarca insanın bu durumda olup olmadığına bakmak gerekiyor. "Hayır, henüz değil" diyenlere tanzim satış kuyruklarında bekleyen insanları göstermek yeterli olacak mıdır bilmiyoruz. Zira devrimden ve devrimde bir zafer imkanından çoktan umudunu kesmiş olanların kafalarını seçmen listelerinden kaldırıp buraya bakacaklarından da şüpheliyiz.

"AKP'yi geriletme" anlayışının kitlelere devrimci bir politika gibi sunulması ortalama solun içinde bulunduğu hazin durumu gösteriyor aslında. Bu yüzlerine vurulduğu her yerde "elbette her şey değil, ama bir şey, önemli bir şey" diyenler sanıyorlar ki, AKP bu seçimlerde biraz oy kaybetse ya da bir kaç belediyeyi, muhtarlığı vb kaybetse bu devrimsel sonuçlara yol açacak. Halbuki, karşı-devrim cephesi bu durumda ne yapacağını hangi planı ya da planları devreye koyacağını gizlemeye bile gerek duymadan açıklıyor. Şimdi bu verili koşullarda hiç değilse söylem düzeyinde kendilerine devrimciyim diyenlerin kendilerinin ne yapmayı düşündüklerini kitlelere açıklamaları gerekmez mi? Ama yok, "hem ağlarım hem giderim" modunda, sonucu önceden belli bir sürece sürükleniyor ve kendileriyle birlikte başkalarını da sürüklemek istiyorlar.

Bizim onlara söyleyebileceğimiz tek şey istedikleri yere gitmekte özgür olduklarıdır; ama emekçi sınıfları, yoksulları, ezilen halkları devrime doğru, burjuva egemenliğin yıkımına doğru yürümekten alıkoyamayacaklardır; çünkü yaşamın bizzat kendisi, devrimin bu toplumsal güçlerini böylesi bir tarihsel eyleme sürüklüyor.

Daha şimdiden devrimin bu toplumsal güçleriyle “AKP’yi geriletme” reformizmi arasındaki makasın giderek açıldığını görüyoruz. Sosyal reformistlerin karamsarlığının temeli olan bu gelişme, devrimin fırtınasının da habercisidir.

Şubat 2019

Ali Varol Günal