Günümüzde tarihin akışının hızlanması, tarihin yönünü kaybettiği anlamına gelmiyor. Dünya genelinde ortamın önemli ölçüde belirsizlikler taşıyor olması, geleceğin nasıl olacağını bugünden kestiremeyeceğimiz, öngöremeyeceğimiz şeklinde de değerlendirilemez.

Bugün dünya üzerinde yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal, çevresel olayların nereye doğru evrilebileceğini öngörmek, sanıldığı kadar zor değildir. Elbette bizler müneccim değiliz ve tarihin nereye doğru evrileceğini ölçmek için ne elimizde bir simya taşımız, ne de sihirli kürelerimiz var. Sonuçları her zaman şaşmaz bir kesinlikte sunacak enstrümanlarımız da yok. Ancak bugünü anlamamıza yardımcı olacak diyalektik ve tarihsel materyalist düşünce yöntemimiz var.

Marx, bir yerde "tarihin kötü tarafından ilerlemesi süreci"nden bahseder. Bundan anlaşılması gereken kapitalist sistemin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde her saat her dakika yoğunlaşan baskı ve sömürüsünün devrimci gelişmeleri koşullamasıdır. Yani belli bir süre sermayenin saldırıları ve baskıları yoğunlaşabilir, bütün bir tarih bize sanki bu saldırılardan ibaretmiş gibi görünebilir; ama bu süreç tam da büyük sıçramaların mayalandığı bir süreçtir. Hani "karanlığın en koyu anının şafağın doğmasına en yakın an" olması gibi...

Şimdi Türkiye ve Kürdistan'a baktığımızda dinci faşizmin yoğun baskı ve saldırılarını görüyoruz. Şehirler, ilçeler kuşatılıyor, bombardımana tabi tutuluyor; insanlar herkesin gözleri önünde katlediliyor; gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, kovuşturmalara uğruyor, işlerinden el çektiriliyor. 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe gösterilerek, ya da yeni bir darbe olabileceği umacısı yayılarak dinci faşizm kendini tahkim etmeye, daha doğru bir söylemle dağılan faşist devlet aygıtını toparlamaya çalışıyor. Siyasi iktidarın güçlü olması nedeniyle değil, bizzat güçsüzlüğü nedeniyle böyle davrandığını biliyoruz. Önümüzdeki süreçte de bu saldırılarını artıracağını öngörebiliriz. İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı iç savaşı onyıllar önce başlatmış olan burjuva sınıfın başka türlü davranacağını düşünmek için ya ahmak bir reformist olmak gerekir ya da saf. Burjuvazinin "varolan durumu uzun süre böyle götüremeyeceği" doğrudur; ama buradan uzlaşma vb için yeni bir zemin doğacağını düşünmek en hafif deyimiyle ham hayaldir.

Bugün "tarihin kötü tarafından ilerlemesi" bizi korkutmamalı. Çokça bahsedilen "zamanın ruhu"nu iyi anlamak lazım. Bugün dünya bir alt üst oluş, bir devrim süreci içinde; dünyanın hiçbir bölgesinin bunun dışında kalması beklenemez. İşte en son Fransa'da yaşanan eylemler… Bir kez daha görülüyor ki, dünya bir barut fıçısına dönmüş durumda ve fitil de ateşlenmiş halde. Fransa'daki eylemlerde zor araçlarına sıklıkla başvurulmuş olması, işçi sınıfı ve emekçilerin, gençlerin artık sokağa çıkarken karşılarına çıkan güce direnmeyi değil, onları püskürtmeyi dahası onları yenebilmeyi göze aldıklarını gösteriyor. Bu artık dünya çapında devrimin savunma pozisyonundan çıkıp saldırı pozisyonuna geçtiğinin bir göstergesidir. Bu eğilim, önümüzdeki süreçte kendisini daha güçlü bir şekilde hissettirecektir. Devrimi isteyenler, onun araçlarını da yaratıyorlar.

Hiç kuşku yok ki, "devrimi istemek" ayrı bir şeydir, devrim yapmak, yani tarihsel hareketin içinde olmak ayrı bir şey. "Devrime inanmak" ayrı bir şeydir, onun gerekli ve zorunlu olduğunu anlamak ve bunun için harekete geçmek ayrı bir şey... Tarih, öznel niyetlerle ilerlemez; ancak nesnel devrimci duruma uygun bir pratikle ilerler. "Şu halde" diyordu Lenin, "Dünyada hiçbir bolşeviğin, en derin siyasal ve iktisadi nedenler proletaryayı harekete geçirmedikçe, ne üç hatta ne de bir tek 'halk hareketini' tahrik edemeyeceğini(...) anlamak o kadar güç müdür?" Bugün bu "en derin siyasal ve iktisadi nedenler", tüm dünya üzerinde mevcuttur ve dünya proletaryasının tamamını olmasa da bir bölümünü harekete geçirmiştir. Hareketin hızla yaygınlaştığı da bir gerçektir. Burada her şey, proletaryanın bu dolaysız eyleminin örgütlü bir kanala akıtılmasına bağlıdır. Ve komünistlerin bütün çabası da buna dönük olmalıdır.

Tarihin pusulası bize şimdi bir devrim sürecinden geçmekte olduğumuzu gösteriyor. Burjuvazinin sadece Türkiye ve Kürdistan'daki saldırıları değil tüm dünya üzerindeki saldırıları da bu sürecin gelişimini engelleyemeyecektir. Şimdi devrimcilerin, komünistlerin her zamankinden daha fazla umutlu olmaları, yoğun emek harcamaları ve başarılı olacaklarına inanarak işe girişmeleri gerekiyor. "Yanılsamalara kapılmayın" diyordu Lenin, "cesaretinin kırılmasına izin vermeyen, görevlerin en zoruna el atarken tekrar 'sıfırdan başlayabilecek' gücü ve esnekliği koruyabilen komünistler ise sağlam kalacaktır"

Tarihin omuzlarımıza yüklediği bu sorumluluğu yerine getirirken şunu bilmeliyiz ki bugünden yarına sürecin nasıl ilerleyeceği, büyük oranda bizim ne yapacağımıza ve nasıl yapacağımıza bağlı olacaktır.  Ekim 2016

Ali Varol Günal