Mahşerin Dört Atlısı olarak bilinen Açlık, Savaş, Kıtlık ve Salgın Hastalıklar dünya üzerinde kol gezerken, atların seyisleri de dünyanın değişik ülkelerinde durmaksızın Zirve yapıyorlar. En sonuncusu 30 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında Arjantin'de yapılan G-20 Zirvesi'dir...

G-20, dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan 19 ülkesi ve AB Komisyonu'ndan oluşuyor. Oluşumuna ABD ve Kanada'nın önayak olduğu G-20, Asya Krizi sonrası 1999 yılında Washington'da kurulmuştu. Liderler düzeyindeki ilk Zirve ise, bu kez dünya finansal krizi ortasında 2008 yılında, aynı yerde yapılmıştır. Yani, krize çare bulunsun diye oluşturulan bu platform, bırakalım krize çare bulmayı, tam tersine krizlerin ortasında adeta öğrenilmiş çaresizliğin resmi olarak boy göstermeye mahkum olmuştur.

Bu yıl 13.'sü toplanan G-20 Zirvesi, artık süreklileşen ekonomik krizin ortasında, dünya ticaret savaşlarının tavan yaptığı bir süreçte yapıldı. IMF'den 57 milyon dolar borç alabilmek için tek ayağının üzerinde kırk takla atan Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yapılan Zirve'nin açılış konuşmasını Arjantin devlet başkanı Mauricio Macri yaptı. Macri, konuşmasında "diyalog, diyalog, diyalog" diyerek Napolyon ve Danton'un meşhur üçlemelerine bir yenisini ekledi ama Zirve, birbiri ardına iptal edilen ikili görüşmelere sahne oldu. Böylece bir kez daha, tüm dünya diplomasi denilen şeyin nasıl bir maskeli balo olduğunu görme fırsatı buldu. Deyim yerindeyse Zirveye katılanların hepsi birbirinin yüzüne bakarak barış hakkında konuşuyorlardı, gerçekte ise savaşı planlıyorlardı. Zirveye damgasını vuran şey, son zamanlarda tavan yapan ticaret savaşlarıydı. Ön planda ABD ve Çin'in olduğu bu fragmanın arka planında nelerin döndüğünü artık sağır sultan bile duymuştu. Gidişatın emperyalist-kapitalist sistem için hiç de hayra alamet olmadığını gören G-20 ülkeleri, apar topar bir çözüm bulabilmek için bir araya gelmişlerdi ama çözüm olarak bulabildikleri tek şey, sorunu ertelemek olmuştu. Zirve sonunda ABD ve Çin birbirlerinden ithal ettikleri ürünlere koydukları ek gümrük vergilerini(Tariffs), 3 ay süreyle erteleyeceklerini açıkladılar. Tabii, alttan alta yaptıkları birçok tehditten bahsetmeye gerek bile yok.

G-20 ülkeleri, dünya ekonomisinin yaklaşık %85'ini oluşturuyorlar. Yine dünya ticaretinin de %75'ini gerçekleştiriyorlar (Geri kalan ise ağırlıklı olarak bu platforma üye olmayan Hollanda, İskandinavya ülkeleri ve İran tarafından yapılıyor zaten). Dolayısıyla Zirvede konuşulan her şey kapitalist sistemin, eğer varsa, geleceğini ilgilendiriyor. Zaten Zirve boyunca en çok atıf yapılan şey, "uluslararası ekonomik sistem" oluyor. "Kurallara bağlı uluslararası düzenin işlediğinden emin olunmasının önemi" üzerinde döne döne duruluyor; ama anlaşılıyor ki bu konuda bir hemfikirlik yok. Haliyle Zirvenin daha baştan fiyaskoyla sonuçlanacağı belli oluyor. Kısa süre öncesine kadar bu Zirveye katılanların hepsinin hakkında büyük umutlar beslediği, olmadık misyonlar yüklediği WTO(Dünya Ticaret Örgütü)'nun "amaçlarına ulaşamadığı" ve mutlaka "reforme edilmesi gerektiği", Zirvenin varabildiği en önemli sonuçlardan biri oluyor. Peki bu konuda somut bir adım atılabiliyor mu? Hayır. Dolayısıyla Zirve, halk arasındaki tabirle "kel başa şimşir tarak" olmanın ötesine gidemiyor.

Bir de tabii, Zirveyi protesto etmek için Buenos Aires sokaklarını dolduran onbinlerce insan var. Mahşerin Dört Atlısı'nın toynakları altında ezilen bu insanlar öfkelerini nereye yöneltmeleri gerektiğini gayet iyi biliyorlar. "G-20, IMF Defol" sloganıyla sokaklara çıkan insanlar, tarihsel sürecin “Yeni Evre”sinde bu tür Zirvelerin değişmez kaderinin ne olduğunu gösteriyorlar adeta. "G-20, açlıktan ölüm ve gayrimeşruluktur" diyenlerin arasında Plaza de Mayo Anneleri de var. Eylemciler, "yağma ve açlığın sorumlusu kimdir, hesabı kimden sorulmalıdır biz gayet iyi biliyoruz" diyorlar. 20 binden fazla polisin göstericileri durdurabilmek için görev yaptığı Buenos Aires'te eminiz ki, bu 2 gün tüm katılımcılar için oldukça gergin geçti.

Zirvenin yapıldığı tarihte, eski Arjantin Cumhurbaşkanı Cristina Kirchner öncülüğünde başka bir zirve daha düzenlendi. Adı, "Birinci Dünya Eleştirel Düşünce Forumu" olan Zirve'ye Latin Amerika'dan ve dünyadan tanınmış kapitalizm karşıtları katıldı. G-20'ye alternatif olarak düzenlenen zirvede bir çok konu tartışıldı. Bu toplantıdan da anlaşılabileceği gibi dünyada gelinen aşamada emperyalist-kapitalist sistemin dünyayı bir yıkımın eşiğine getirdiği genel kabul görüyor ve alternatif arayışları yoğunlaşmış durumda. Önümüzdeki günlerde bu arayışların farklı boyutlarda kendini ifade edeceğini söylemek kehanet olmasa gerek.

Yaşanan ağır ekonomik bunalıma çözüm bulmak için toplanan zirve, Prens Salman parodilerinin gölgesinde kaldı dersek abartmış olmayız. Herkesin üzerine odaklandığı kapanış bildirgesinde ise beklenilen "korumacı önlemlerden kaçınılması" talebi yer almadı. Bu, başlamış bulunan ticaret savaşlarının katlanarak devam edeceğinin en açık göstergesi.

Görünen o ki, emperyalist-kapitalist sistem birikmiş sorunlarına zirvelerle çare bulmaya çalışıyor; ama her zirve yeni problemler yaratarak ve kafalarda "acaba bir daha toplanabilecekler mi?" sorusu bırakarak son buluyor.

Eh, emperyalist-kapitalist sistemin çöktüğü bir yerde zirveler çökmeye başlamış çok mu? Bu enkazı temizledikten sonra eminiz ki, dünya işçi sınıfı yeni bir Enternasyonal kurarak "insanlığın gerçek tarihi"ni inşa etmeye başlayacaktır.

Ali Varol Günal