Bilinen hikayedir: Bir derenin kenarında karşıya geçmek için bekleyen bir akrep, derede yüzen kurbağayı görünce sevinçten çılgına döner. Ondan kendisini sırtına alarak karşıya geçirmesini rica eder tatlı diller dökerek. Kurbağa önce işkillenir onun böyle dostane davranmasından ve akrep olduğunu, onu omzuna alırsa kendisini sokup zehirleyebileceğini hatırlatır.

Akrep, yemin billah ederek "değiştim" der, "hem seni sokarsam, ben de batar ölürüm". Birinci değil ama ikinci gerekçe inandırıcı gelir kurbağaya; alır akrebi sırtına. Tam suyun ortasına geldiklerinde, akrep yapar akrepliğini ve sokar kurbağayı. Kurbağa suya batarken can havliyle "ne yaptın, sen de öleceksin" der. Akrep boğulmak üzere cevap verir: Eee, huylu huyundan vazgeçer mi?

Durup dururken bu fıkrayı niye anlattığımızı merak ettiniz elbette. Evrensel gazetesinin web sitesinde Mustafa Yalçıner imzasıyla yayınlanan "Küba: Geriye Doğru Yeni Bir Evre Mi?" yazısı hasebiyle anlattık.

Tıpkı fıkradaki akrep gibi EMEP'li M.Yalçıner de huyundan vazgeçmiyor. Hoş onun değiştiğine dair devrimci çevrelerde bir kanaat mevcut değildir; zaten onun da böyle bir iddiası yok. Evet, M.Yalçıner'in yazısına yer veren Evrensel, bildiğimiz Evrensel. M.Yalçıner de bildiğimiz M.Yalçıner! Diyeceksiniz ki, nasıl bilirdiniz? İşte böyle zehrini akıtmak için pusuda bekleyen bir akrep gibi! Sosyalist ülkelere karşı adeta, yıllarca içinde tuttuğu ne kadar zehir varsa, Küba'daki son anayasa değişikliği önerisiyle birlikte hepsini boşaltıyor.

Önce Nurhak dağlarında CHE özentili, üç-dört yıllık zindan hayatından sonra kendi örgütü hakkında “THKO'nun geçmişi düzen eklentisi solculuktur, liberalizmdir, reformculuktur, parlamentoculuktur, darbeciliktir, çeşitli siyasal yönelimlerle düzenin savunulmasıdır, yasalcılıktır.” diyecek kadar tövbekar hazret bakın ne diyor:

"(Küba Devrimin ilk yılları kastedilerek-bn) Ruslara şekerkamışı verilip petrol ve makine alınmıştır. Sovyetler elektrik üretmiş, rafinelerle hastaneler kurmuş, toplu konutlar yapmıştır. Şeker kamışıyla ödeme yetmeyince, Küba, Angola ve Mozambik'te bir rivayete göre devrimin ilerletilmesi, gerçekteyse Rus yayılmasına yardım için çarpışmak üzere asker göndermiştir".

Böylece daha ilk satırlarda siz yazarın bu makaleyi ne için kaleme almış olduğunu anlıyorsunuz. Yazarın derdi Küba'da son anayasa değişikliği önerisiyle ortaya çıkabilecek sakıncalara dikkat çekmek ve uyarıda bulunmak değildir. Onun derdi, ta '70'li yılların ortalarından beri sürdüregeldiği sosyalist Sovyetler Birliği düşmanlığını Küba örneğinde bir kez daha sergilemektir.

Fakat bu kez şecaat arz ederken sirkatin söylüyor: "Sovyet modern revizyonizmiyle yakınlığı içine sindiremeyen Che, bakanlığı bırakarak (yalanın büyüklüğüne bakar mısınız-bn), devrimi yaymak üzere önce bir tur attığı Afrika'da lüks otel odalarından devrimin yönetilmesini de (bu artık yalanı da geçip hakaret boyutuna varıyor-bn) aklı kesmeyince, Bolivya'da gerillanın başlatılmasında karar kılmıştır."

İşte Mustafa Yalçıner budur: Che “Sovyet modern revizyonizmine” yakınlığı içine sindiremiyor. Sindiremeyince kendini Afrika’nın lüks otellerine vurup oradan devrimi yönetmeye çalışıyor. Bakıyor olmuyor, lüks otellerden Bolivya dağlarına geçiş yapıyor. “Endi” efendi böyle buyuruyor.

Bu sözler için söyleyecek söz bulamıyoruz. Alçaklık desek, o bile buradaki çukurluğu karşılamaz! Demek lüks otel odalarından devrimi yönetmek ha! Bu ancak senin gibi nadimlerin, Denizlerin anılarına sırt dönenlerin yapabileceği türden bir davranıştır. Bu yüzdendir ki aklına hemen lüks otel odaları geliyor Afrika denince. M. Yalçıner sen ömründe “Afrika Rüyası”nı eline aldın mı hiç? Che'nin Afrika deneyimini anlattığı günlüğünden oluşan bu kitabı, bu BELGESEL çalışmanın kapağını hiç kaldırdın mı? İşkembeden sallıyor, açıkça yalan söylüyorsun! Sosyalizm düşmanlığın, aşağılık burjuva kuyrukçuluğun işte buraya varıyor, lüks otel odalarına! Sen ve senin gibi ruhunu tümden pazara sürmüş burjuva yardakçılarının mekanıdır o lüks odel odaları! Ruhunun tüm karanlık noktalarına kadar sinmiş anti-Sovyetizm, bu karşı-devrimcilik her dönem ve her adımda seni o lüks odel odalarına, sermayenin kollarına attı, atıyor.

 

Anlaşılabileceği gibi esas mesele, Che'nin gerilla mücadelesi vermek için Bolivya'ya gitmiş/gönderilmiş olmasıdır. Emperyalist-kapitalist propaganda merkezlerinin bütün çabalarına rağmen Fidel’le Che arasında bir anlaşmazlık olmadığı, tam tersine Afrika ve Bolivya'ya gidişinin bizzat Küba devleti tarafından organize edildiği biliniyor. Bütün bu süreç, bizzat Fidel'in bilgisi dahilinde olmuştur. O, Che'yi Küba'da kalması, Küba'da devrimin ve sosyalizmin oturtulması ereğiyle kendisine yardımcı olması için ikna etmeye çalışıyor; ama Rosinant'ına binip başka kıtalara devrim yapmak için koşmaya sabırsızlanan bu ele avuca sığmaz devrimciyi daha fazla yanında tutamayacağını anlayınca, gönülsüz de olsa ona en başında verdiği sözü tutuyor ve gitmesine izin veriyor. Gerekli belgeler ve ilişkiler hazırlanıyor ve Che yola çıkıyor. Afrika'ya "lüks otel odalarından devrimi yönetmek" için değil, gerilla birlikleri oluşturmak amacıyla gidiyor Che özentili “Endi” efendi! Siz niye kendinizle Che'yi karıştırıyorsunuz?! Küba devriminin önderlerine hakaret etme hadsizliğini siz nereden alıyorsunuz?Ama durun, az daha unutuyorduk sizin huyunuz bu değil mi?!

“Endi” nam, Mustafa efendi, Küba'daki son gelişmelerden adeta sarhoş olmuş halde, "biz demiştik; Küba sosyalist filan değildi, Sovyetler Birliği ile bu kadar yakın ilişkiler geliştiren bir ülkede sosyalizmin kurulması mümkün değildi" dercesine, bulduğu bütün kınayı üstüne başına sürüyor. "(Küba'da) sosyalizmin kurulması adına bakkalların bile devletleştirilmesine girişilmiş" olmasından duyduğu hicabı dile getiriyor; "her şeyin devletin olduğu bir süreç yaşandığı"ndan şikayetleniyor. Bunu "aşırılık" olarak görüyor ve özellikle de Sovyetlerin yıkılmasından sonra sürdürülemez olanın bu "aşırılık" olduğunu, öyle ki, bu "aşırılığın" anti-emperyalizmi de aşındırmaya başladığını iddia ediyor. İnsan bunları okuyunca bay Mustafa'nın sadece Sovyetler ve Küba düşmanı değil, aynı zamanda proletarya diktatörlüğü, yani devlet olarak örgütlenmiş proletarya düşmanı olduğunu da daha iyi görüyor.

"Kimse aç açıkta değil" diyerek bir itirafta bulunmak zorunda kalıyor; ama hemen arkasından "ama yoksulluk giderilemiyor" diyor. Bay Mustafa ABD ablukasına dair ya hiçbir şey bilmiyor ya da biliyor ama geçiştirerek Küba sosyalizmini başarısız gösterme gayretine bir yenisini ekliyor. Ama birilerinin ona yoksunluk ile yoksulluğun aynı şeyler olmadığını öğretmesi gerekiyor. Öğrendiğinde Küba halkının yoksul değil, ablukadan kaynaklı bir çok şeyden yoksun olduğunu anlayacaktır.

Bay Mustafa, son dönemde Küba'nın ayakta durmasında en büyük paya sahip olan Çin'e de sataşmadan edemiyor. Çinlilerin Küba'ya "zihinsel ve pratik olarak bireyselliğin taşıyıcılığını" yaptıklarını söylüyor. Bunu nasıl yaptıklarını açıklayamasa da, o elindeki kınayı her tarafa sıvamaya devam ediyor.

Eğer mideniz sağlam da yazıyı sonuna kadar okursanız, hazretin Washington Post'un Küba'da yaşanan son gelişmelerden memnuniyet duyduğunu yazdığını göreceksiniz. Emin olun bay Mustafa, tekelci medya devleri, sizin ve şürekanızın Küba'da sosyalist sistemin bir geleceği olmayacağına dair beslediğiniz iflah olmaz düşüncelerden daha fazla memnuniyet duyuyor. Sizin gibilerin yaydığı karamsar düşünceler ve onlardan yükselen kesif koku, onları daha fazla memnun ediyor. 70’li yıllarda yaptığınız Sovyet/sosyalizm düşmanlığının onları memnun etmiş olması gibi..

Ama diyeceksiniz ki, "huylu huyundan vazgeçer mi"? Geçmez; ama siz de şunu bilin: Küba, sosyalizmden kolay kolay vazgeçmeyecek ve siz ve sizin gibileri hayal kırıklığına uğratmaya devam edecek. Şimdi içten içe duyduğunuz o geçici sevinç, elbet bir gün hem sizin için hem de yaranmaya çalıştığını burjuvazi için yine hüzne dönüşecek; çünkü Küba'da devrimi sürdürmek ve sosyalizmi güçlendirmek için savaşmaya and içmiş milyonlarca "yeni insan" var; çünkü Küba'da "somos sosyalistas/ palante palante" diyen gerçek komünistler, Che'nin yoldaşları var!

Ali Varol Günal