Engels 28 Kasım 1820'de Barmen'de (şimdiki Wuppertal) doğdu. Fabrikatör bir babanın oğluydu. Engels ilk eğitimine Barmen'de başladı. 1834 yılında Elberfeld'deki daha ileri olan okula gitti. Babasıyla ilk fikir ayrılıkları daha lise yıllarında başladı ve liseyi bitirmesine bir yıl kala okuldan alındı. Aile şirketinde muhasebecilik yapmak zorunda kaldı. 1838 yılında Bremen'e giderek ünlü sanayici Heinrich Leopold'un yanında çalıştı ve 1841 yılına kadar eğitimine devam etti. Burada yeni düşüncelerle karşılaştı. Hem mesleğinde başarılı oldu hem de edebiyat ve sanat çevrelerine girmeye başladı. Bu dönemde çeşitli gazetelere değerlendirme yazıları ve makaleler yazdı.

1841 yılında Berlin’de askerlik yaptı. Topçu birliğinde görev aldı. Berlin’de ilk Genç Hegelciler arasında yer aldı.

1842 yılında dönemin önde gelen burjuva muhalif gazetesi Rheinsche Zeitung’da, Prusya devletinin gidişatını eleştiren bir yazı dizisi yayınlandı. Gazetenin bürosunu ziyaretinde ilk kez Marx ile karşılaştı. 1844 yılında Paris'te yolları tekrar kesişti Marx'la.

Bu süreçten sonra Marx ve Engels arasında ömür boyu süren gerçek dostluk ve yoldaşlık başladı. İkisi de çağının ve çağımızın en büyük düşünürleri, dehaları idi. Ortaya attıkları fikirler o zamana kadar kimsenin cesaret edemediği şeylerdi. “Tarih sınıf savaşımları tarihidir” dediler. Yaşamlarını ve eserlerini işçi sınıfının davasına, insanlığın kurtuluşuna adadılar. İki arkadaş yaşamları boyunca çalışmalarını, birbirlerinden görüş alarak yaptılar; birbirlerinin yarıda kalan yazılarını tamamladılar.

Bütün hayatım boyunca yapmaya yatkın olduğum şeyi yaptım ve ikinci keman olarak kaldım; sanırım bu işi oldukça iyi yaptım. Marx gibi mükemmel bir birinci kemanla olduğum -çaldığım- için memnunum” diyecek kadar mütevazi bir komünisttir Engels. Nasıl ki Marx olmadan Marksizm olmazsa, Engels olmadan da Marksizm olmazdı. O, Marx'ın tamamlayanı, marksizmin ayrılmaz bir parçası idi.

Marx daha yüksekte durur ve daha ileriyi görürdü. Ve her şeyi hepimizden daha geniş bir perspektifle ve daha çabuk kavrardı. Marx bir dâhiydi. Biz ötekilerse en çoğundan yetenekliydik. O olmasaydı teori bugün olduğu kadar ilerlemiş olamazdı. Bu nedenle teori haklı olarak onun adını taşır.” diyordu Alman İdeolojisi'nde Engels.

Engels kendisine İkinci Keman diyordu. Marx da ona aile arasında General diyordu.

Friedrich Engels, “savaş sanatı”na özel bir ilgi duydu ve Avrupa'nın neredeyse bütün önemli güçlerinin ordularının detaylı bir analizini yaptı. Bu alandaki bütün bilgilerini, stratejilerini işçi sınıfının kendini özgürleştirme mücadelesinin hizmetine sunmaya çalıştı.

Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir diyordu Marx. İkisi de hayatlarının sonuna kadar bu değiştirme eyleminin hem teorik yanını ortaya koymuşlar hem de pratiği içersinde yer almışlardır. Birisi büroda ise diğeri barikat başındadır. Oradan yazar canlı pratiğe ilişkin görüşlerini...

1842'nin sonbaharında İngiltere'ye gitti. Manchester'daki dokuma fabrikasında ticaret üzerine uzmanlaşmasını istemişti babası, fakat o inançlı bir komünist oldu. İngiltere'de işçi sınıfının yaşadığı sefalet koşullarına bizzat tanıklık etti. İrlandalı bir işçi olan Mary Burns ile işçi semtlerini dolaşıp işçilerle konuştu; bilgi topladı. İki yıl süren gözlem ve çalışmalarının sonucunda “İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu”nu yazdı. Bu eser işçi sınıfının sefalet koşullarını tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyordu. Ama bu çalışmanın en önemli özelliği proletaryanın acınacak bir sınıf değil, kapitalist üretim tarzının işçi sınıfını, proletaryayı zorunlu olarak mücadeleye ittiğini ve mücadele eden proletaryanın kendisiyle birlikte tüm toplumu kurtaracak olan bir sınıf olduğunu söylemesidir.

1860'lı yıllar boyunca Amerikan iç savaşı ve Avrupa’da gelişen savaşlar üzerine çeşitli makaleler yazmıştır. Orduların yapısı ve silahlı güçleri üzerinde duruyor ve askeri taktikleri inceliyordu. 1870'de başlayan Fransa-Prusya savaşını Pall Mall gazetesi için takip eden Engels'in hemen hemen bütün öngörüleri doğrulandı. Bu dönemde Marx'ın kızı Jennychen, Engels'e “General” demeye başladı ve ölene kadar herkes ona bu lakabıyla hitap etti. “Engels bizim işçi ordumuzun generalidir” diyordu Elenor Marx.

Hatta 1880'lerde 1. Paylaşım Savaşına dair öngörülerde bulundu “Avrupa’nın bütün devlet adamlarının ve askeri liderlerinin gelmekte olan felaketin doğasını ve etkilerini anlayamadığı”nı, o güne kadar eşi benzeri görülmemiş bir şiddetin yaşanacağını, Avrupa'nın tamamının harap olacağını, savaştan kimin başarı kazanacağının ve nasıl galip çıkacağının belli olmadığını, milyonlarca insanın öleceği, açlık ve kıtlığın baş göstereceği, eski devletlerin ve hükümdarların toplu olarak yıkılacağını yazmıştı.

Proleter silahlı ayaklanma sorununu ilk kez Engels ele almıştır. Almanya'da Devrim ve Karşı Devrim kitabında şunları yazar: “Ayaklanma, savaş ya da herhangi bir başka sanat kadar bir sanattır; savsaklanmaları, bunları savsaklayan partinin yıkımına yol açan bazı pratik kurallara bağlıdır. Eğer oyununuzun bütün sonuçlarına korkusuzca göğüs germeye iyice kararlı değilseniz, ayaklanma ile hiç oynamayın... Bir kez ayaklanma yoluna girildikten sonra, büyük bir kararlılık ile ve saldırıcı bir biçimde hareket edin. Savunma her türlü silahlı ayaklanmanın ölümüdür; aksi takdirde ayaklanma, daha düşman ile boy ölçüşmeden yitirilir. Düşmanlarınıza güçleri dağınık olduğu sırada aniden saldırın ve ne kadar küçük olursa olsun, yeni, ama günlük başarılar hazırlayın.” der.

Sadece teorik alanda çalışmalar yapmaz aynı zamanda işçi sınıfı partisinin örgütlenmesi için de uğraşır. Almanya'nın değişik bölgelerinde devrimci ayaklanmalar yaşandığında Engels, değişik kentlerdeki işçileri silahlı ayaklanma temelinde birleştirmeye, planlar çizerek onları savaşçı birlikler haline getirmeye çalışıyordu. Engels bir askeri kurmay gibi hareket ediyordu. Hangi birlik nasıl hareket edecek, nereye saldıracak, stratejik hedefler neler olacak ve kentler alındıktan sonra ne yapılacak, tüm bunlar üzerinde ayrıntıları ile duruyordu.

Engels 1883'te dostu yoldaşı Marx'ın ölümünden sonra, onun yarıda bıraktığı çalışması Kapital'in 2. ve 3. ciltlerini tamamladı. Kapital'in çeşitli dillere çevrilmesini sağladı.

Engels'in ölüm yıl dönümünde yazdığı bir yazıda Lenin bu büyük deha için  şunları söylüyordu:

“ ‘Nasıl bir zekâ meşalesi söndü

Nasıl bir yürek durdu!’ -Nekrasov

5 Ağustos 1895’te Friedrich Engels Londra’da öldü. Dostu (1883’te ölen) Karl Marx’tan sonra, Engels, bütün uygar dünyanın modern proletaryasının en yetkin bilim adamı ve öğretmeniydi. Kaderin Karl Marx ve Friedrich Engels’i bir araya getirdiği andan bu yana, iki arkadaş yaşamları boyunca çalışmalarını ortak bir davaya adadılar. Ve bu yüzden Friedrich Engels’in proletarya uğruna neler yapmış olduğunu anlamak için, çağdaş işçi sınıfı hareketinin gelişiminde Marx’ın öğretisi ve çalışmasının önemi konusunda açık bir fikre sahip olmak gerekir. Marx ve Engels, işçi sınıfı ve onun taleplerinin, burjuvazi ile birlikte kaçınılmaz olarak proletaryayı yaratan ve örgütleyen mevcut iktisadi sistemin zorunlu bir sonucu olduğunu ilk gösterenlerdir. Onlar, insanlığı, onu halen ezmekte olan kötülüklerden kurtaracak olanın, yüce duygulu bireylerin iyi niyetli girişimleri değil de, örgütlenmiş proletaryanın sınıf savaşımı olduğunu gösterdiler.

(....)

Marx, sermaye üzerine yapmış olduğu engin çalışmasının son düzeltmelerini yapamadan öldü. Ne var ki, müsveddeler tamamlanmıştı, arkadaşının ölümünden sonra, Engels, Kapital'in ikinci ve üçüncü ciltlerinin hazırlanması ve yayınlanması gibi ağır bir görevi yüklendi. İkinci Cildi 1885'te Üçüncü Cildi de 1894'te yayınladı (ölümü dördüncü cildin hazırlanmasını önledi) bu iki cilt son derece büyük bir emek gerektirmişti. Avusturyalı sosyal-demokrat Adler, hakli olarak, Kapital'in ikinci ve üçüncü cildini yayınlamakla Engels'in, dostu olan bir dehaya yüce bir anıt, farkında olmadan, üzerine silinmez bir biçimde kendi adını kazıdığı bir anıt diktiğini belirtmiştir. Gerçekten de Kapital'in bu iki cildi, iki insanın yapıtıdır. Marx ve Engels'in, eski hikayeler, dostluğun çeşitli dokunaklı örnekleriyle doludur. Avrupa proletaryası diyebilir ki, onun bilimi, aralarında, insan dostluğu konusunda en dokunaklı eski hikayelerin de ötesine geçen bir ilişki bulunan iki bilim adamı ve savaşı tarafından yaratılmıştır. Engels, her zaman -ve, genel olarak, çok hakli olarak- kendisini Marx'tan sonraya koymuştur. Eski bir arkadaşına 'Marx hayattayken, ben ikinci keman oldum' diye yazmaktadır. Yaşayan Marx'a olan sevgisi ve ölen Marx'ın anısına saygısı sınırsızdı. Bu boyun eğmez savaşçı ve bu sert düşünür, derin bir sevgiyle dolu bir ruh taşıyordu.” (Lenin)