< < Bir Sağlıkçının Deprem Bölgesinden İzlenimleri

Depremin üzerinden 2 aydan fazla zaman geçmişken, deprem bölgelerinde yaşam depremzedeler için her geçen gün daha da zorlaşıyor. Özellikle hava sıcaklığının artışıyla, yeni sorunlar baş gösteriyor. Sıcaklığın aşırı yükselmesi, salgın hastalıkların başlaması, böcek ve haşerelerin artması, temiz su ve tuvalet olanağının çok kısıtlı olması, depremzedeleri ve çalışan gönüllüleri çok zor durumda bırakıyor.

Çadırkentlerde gönüllü olarak çalışan sağlık emekçileri, yaşadıkları sorunları her fırsatta dile getiriyor. Bir sağlık emekçisinin anlatımları şöyle:

“Maraş’ta hava çok sıcak, çadırlar sera etkisi yapıyor. Çadır içinde durmak, çalışmak gerçekten çok zor. Kışın ayrı problem yazın ayrı problem.

Çadır kentlerin hâli hâl değil. Uyuz, bit almış başını gidiyor. Üst solunum yolu enfeksiyonları desen hiç bitmiyor. Kusmalar, ishaller...

Yemeklerden bahsetmek bile istemiyorum. Her gün ya pilav-çorba ya da makarna-çorba.

Hava sıcaklığı giderek artıyor, çadırların içi aşırı sıcak. Ayrıca buradaki çadır alanı yakınında arı besleyen ve çadır kent yönetiminde de olan bir okul müdürü var, arı sokma vakaları geliyor. Küçük bir çocuk, dün anjio-ödemle acile kaldırıldı. Az önce bir çadır önünde yılan öldürüldü, yılan sokma vakaları da gelecek gibi...

Travma sonrası stres bozukluğundan bahsetmek bile istemiyorum. Psikiyatristler buraya nadir geliyor. Psiko sosyal destek ekipleri var genelde. Psikoterapi ne kadar yeterli, anti psikotik kullanımı gereken hastalara ne kadar ulaşılıyor?? Anti psikotik kullanan hastaların ilaç düzey takipleri nasıl yapılıyor ya da yapılıyor mu???

Ayrıca halk AFAD’dan bıkmış, nefret etmiş durumda. Yemek dağıtırken insani bir yaklaşım yok, aynı şekilde diğer erzakların, eşyaların dağıtımında da halk sürekli azarlanmaktan şikayetçi, özellikle Suriyeli mültecilere hakarete varan yaklaşımlar mevcut.

Bir başka sorun da, bu çadır alanının bayramdan sonra dağıtılacağı sorunu. Evine ağır hasarlı raporu verilmiş, ama itiraz edilmiş evler var. Bu insanlar ne evlerine girebiliyor, ne de konteyner veriliyor. Çadırı evinin önüne kur demişler. Wc, banyo problemini düşünüyor insanlar doğal olarak.

Yemek sırası problemi var bir de. Sırada kavga edenler, fenalaşanlar. Suriyelilerin yoğun yaşadığı bir çadır alanı ve doğal olarak yemek sırasında da onlar sayı olarak fazla, "Suriyelilerden bize sıra gelmiyor" diye kinlenenler...

Bir daha çadır alanlarında çalışmak için gönüllü olur muyum? Gerçekten bilmiyorum.

10 günde psikolojik olarak çöktüm. Depremin ilk günleri Defne ve Samandağ’da çok daha ağır şeyler, kıyaslanamayacak kadar ağır şeyler gördüm ve yaşadım. Ama bu kadar çökmemiştim.

Defne ve Samandağ’da bir sağlıkçı olarak kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki, hiç bir ekipman, malzeme yoktu. Çok basit şeyleri o kadar çok arıyordum ki. Mesela, evde bakım hastasına sonda takmak için sonda, steril eldiven ve izotonik için 3 farklı yeri dolaşmıştım.

Ancak kendimi çok güçlü hissediyordum. O hareketlilik diri tutuyordu. Kendimi bırakmıyordum. Şimdi bir çok ekipman var, malzeme var ama tükenmiş durumdayım. Psikolojik olarak çöktüm resmen. Bugün o kadar doldum ki...

Enjeksiyon yaparken, pansuman yaparken, serum takarken her an her yerde AFAD’la olan problemleri dinliyorum. İnsanların banyo problemini dinliyorum, çamaşır yıkama problemini dinliyorum ve kendimi Defne ve Samandağ’dakinden daha çaresiz hissediyorum.

Lanet olsun ya, bu kadar kötü olmak zorunda mı bu şartlar. 20 wc, banyo daha konamaz mı? O kadar şov yaptınız televizyonda, milyonlar milyarlar havada uçuştu. 662 çadır olan bir alanda tek çamaşır yıkama noktası yeter mi... akıl var mantık var ya.

Elbette çadır alanında bir konfor olamayacak. Ancak çok basit şeyler neden bu kadar zor ya, neden?”